MİLLİYET

Liderlerimiz bir puzzle, birleştirebilene aşkolsun!

 TBMM’nin kabul ettiği üçüncü tezkereden sonra ortaya ilginç bir tablo çıkıyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarlarını da yakından ilgilendiren, çok önemli bir uluslararası sorun karşısında “zirvedeki” parçalanmayı gösteren bir tablo. Bu açıdan “ilginç” olduğu kadar, “acıklı” bir tablo..

TBMM’nin kabul ettiği tezkerenin altında Bakanlar Kurulu’nun imzası olduğuna göre, Türkiye’nin yasama ve yürütme organlarının ortak görüşü bu: Irak’ta önleyemediğimiz bir savaş çıktı ve bu savaşa dahil olmak isteyen yabancı unsurlar (burada ABD ve İngiltere) isterlerse ve şartlara uyarlarsa hava sahamızı kullanabilirler.
Bu izin ne için veriliyor: Irak’taki Amerikan-İngiliz müdahalesine destek olmak için.
TBMM daha tezkere ile ilgili oylamasına başlamadan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, aslında pek de sevmediği bir iş yaptı ve gazetecilerin sorduğu soruları yanıtladı. Sezer, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Irak ile ilgili olarak başlayan sürecin sona ermesi gerekirdi. Bu süreç sona ermeden, ABD’nin tek taraflı davranışını doğru bulmuyorum” dedi.
Yani Cumhurbaşkanı, devletin başı olarak, Irak’a ABD-İngiliz müdahalesini doğru bulmuyor. Bu durumda ABD-İngiliz müdahalesine destek anlamını taşıyan tezkereyi de doğru bulmadığını söyleyebilir miyiz? Bence evet, söyleyebiliriz.

‘Öylesine’ bir konuşma değil
5 Mart günü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, gazetecilere yazılı metinden okuduğu bir konuşma yaptı. Buna özellikle vurgu yapıyorum, bu konuşma ayaküstü, akla o anda öyle geldiği için yapılmış bir konuşma değil. Ciddi bir karargâh değerlendirmesinin ardından, her kelimesi özenle düşünülerek yazılmış bir konuşma bu.
Konuşmanın özeti, bu seçilmiş cümlelerle şöyle: “Ulusal çıkarlar ve zararın telafisi için savaşanların yanında olmalıyız. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görüşü hükümetle aynıdır ve hükümetin TBMM’ye sunduğu tezkerede yansıtıldığı gibidir. Katılmasak da savaştan aynı zararı göreceğiz. Kuzeyden cephe açıldığı için savaş kısa sürecek ve acılar azalacak. Kötüyle, daha kötü arasında tercih yapıyoruz. Ulusal çıkarlarımız için bu süreçte yer almalıyız.”
Genelkurmay Başkanı’nın sözünü ettiği tezkere, ABD birliklerine karadan geçiş izni ve kuzeyden cephe açılmasına olanak veren, TBMM’nin kabul etmediği tezkereydi, bunu da hatırlatayım.

Her kafadan başka ses…
Şimdi ortaya çıkan tablo şu: Genelkurmay, kuzeyden cephe açılmasına olanak sağlanmasını Türkiye’nin çıkarları için daha uygun buluyordu. Böylece hem zararların bir bölümünün telafisi söz konusu olacaktı, hem de Kuzey Irak’ta bir oldubittiye karşı hareket etme olanağını bulacaktık. Hükümet ve TBMM bunu uygun görmüyor, sadece hava sahasını açarak ABD ve İngilizlere yardım ediyor. Cumhurbaşkanı ise her iki durumu da onaylamıyor, BM Güvenlik Konseyi’nin kararının beklenmesini savunuyor.
Bu tabloya bakarak Türkiye’nin bu krizde “iyi yönetildiğini” söyleyebilir misiniz? İyi yönetilmek bir yana, “yönetildiğini” söyleyebilir misiniz? Türkiye’yi yöneten kadroların bu görevlerini yerine getirirken “uyum” içinde olduklarını söyleyebilir misiniz?

Bu nasıl iş?
Dün ABD ile Türkiye arasında havadan geçişle ilgili mutabakat görüşmelerinde ortaya çıkan krizin de nedeni budur: Türkiye yönetilmiyor, rüzgârın önünde savruluyor.
Kuzey Irak’ta bulunmak bizim için gerçekten bu kadar önemli idiyse, neden hükümet reddedilen tezkerenin ardında durmadı. Neden Tayyip Erdoğan’ın kurduğu yeni hükümet, tezkereyi bu kapsamıyla gündeme getirmedi?
Karadan geçişe izin verilmemesiyle, ABD’nin Kuzey Irak’taki asli müttefikinin artık Türkiye değil, Iraklı Kürtler olacağını öngörebilmek çok mu zordu?