MİLLİYET

Medeniyet, 'medenice tartışmaktır'

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen’in dünkü görüşmelerinin ardından yapılan açıklama, çok önemli bir dönemecin daha kazasız belasız geçildiğini gösteriyor.

Verheugen’in dediği gibi, Türkiye, Avrupa Birliği’ne artık çok daha yakın.
Zina konusundaki tartışmanın bu şekilde geride bırakılmış olması, hükümetin Avrupa Birliği yolunda izlediği kararlı politikanın bir sonucudur.
Bazı kişiler bunu hükümet açısından “geri atılmış” bir adım olarak görebilir.
Bunun üzerinde durmaya değmeyecek bir siyasi tartışma konusu olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, demokratik Avrupa’nın bir parçası olmak istiyor ve bu yolda atılan her adım benim açımdan alkışla karşılanması gereken bir adımdır.
Ancak zina tartışmasının ortaya koyduğu bir başka gerçek daha var, bunu da ihmal etmememiz gerekiyor.
Bu da Avrupa Birliği’ne uyumun zannettiğimiz kadar kolay geçecek bir süreç olmadığı gerçeğidir.
Tartışma korkusu
Önümüzdeki 10 – 15 yıllık dönem bu konuda sert tartışmaların ve gerilimlerin yaşandığı bir süreç olacak.
Son zina tartışmalarının hepimize öğrettiği dersleri iyi algılayabilirsek, bu süreç de o denli sancısız ve rahat geçecektir.
Bu derslerin en önemlisi tartışmaktan korkmamamızdır.
Sorunları kamuoyu önünde açıklıkla tartışma cesaretini koruduğumuz ve bu tartışmayı da medeni ölçüler içinde sürdürebildiğimiz zaman, birçok önemli sorunu daha rahat aşabileceğiz.
Demokratik bir ortamda tartışmayı başarabiliyor olmamız gerçek Avrupalılar olma yolunda da hızla ilerlediğimizin bir kanıtıdır.
Ne insanlar var!
Türkiye çok büyük, çok kalabalık ve değişik bölgelerdeki insanlar arasında çok büyük toplumsal farklılıkların olduğu bir ülke..
Bu ülkede hâlâ kız çocuklarını okula göndermek istemeyen insanlar var.
Bu ülkede sokaklarda el ele dolaşan, parklarda diz dize oturan aşıklara hâlâ kötü gözle bakan insanlar var.
Bu ülkede kendisi için istediği giyim ve davranış özgürlüklerini, kendisi gibi olmayanlar için kısıtlamayı savunanlar var..
Birbirlerine katı önyargılarla yaklaşan, tartışarak bir ortak noktada asla uzlaşamayacaklarmış gibi görünen düşüncelerin sahipleri var..
Artık şunu iyice bellemeliyiz: Avrupa Birliği’nin bir parçası olacaksak, Avrupalılar gibi olmak zorundayız.
Avrupalı gibi olmak
Bunu derken kendi toplumsal geleneklerimizden ve köklerimizden kopalım da demiyorum elbette. Söylemek istediğim şey, birbirimize anlayış ve hoşgörü göstermeyi de öğrenmemizin gerekliliğidir.
Bizim gibi olmayanlara saygı göstermeyi öğrenmek zorundayız.
Kimse kendi yaşam anlayışını başkalarına dikte ediyor gibi bir davranış içinde olmamalı.
Demokratik tartışma ortamı azınlıkta da olsa her düşünce ve anlayıştaki insanların varlığını kabul etmeyi ve bu farklılıklara saygı duymayı gerektiriyor.
Önümüzdeki zor süreçte bunu başarabilirsek AB’ye uyumun daha kolay ve sancısız olabileceğini de göreceğiz.