MİLLİYET

'Nasreddin Hoca' tipi tahsilat!..

 Sahipleri tarafından içleri boşaltılarak batma noktasına getirilen ve sonunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından el konulan bankaların, el konulma tarihindeki toplam zararları 25 milyar dolara yaklaşıyordu.
Devlet, Hazine eliyle bu açığı finanse etti.

Mevduat sahiplerinin “off shore” dışındaki mevduatlarını ve bankalarda çalışanların maaşlarını ödedi, yabancı bankalara olan borçlarını üstlendi.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı’nın önceki gün yaptığı açıklama bütün bu operasyonun Türk halkına maliyetinin 37.5 milyar dolara ulaştığını gösteriyor.
Bu toplam rakam, bankalarını batıranların Türk halkına ve Hazine’sine borçlandıkları varsayılan rakamdır.
Şimdi yine TMSF Başkanı’nın açıklamasından öğreniyoruz ki 2007 sonuna kadar bu “borcun” sadece 5.5 milyar dolarının tasfiye edilebilmesi mümkün olacak.
Geriye kalan 32 milyar dolara yakın bir paranın üzerine “soğuk su” içme ihtimaliyle karşı karşıyayız.
Batık bankaların sahipleri bu paranın tümünü çuvallara doldurup bir yerlere götürmediler.
Bazıları zarar eden işlerini bankalarının kaynaklarıyla finanse etti.
Paranın bir bölümü gereksiz lükse, kişisel ihtiraslara harcandı..
Bir bölümü geri dönmesi kuşkulu krediler olarak başka şirketlere verildi.
Tıpkı fıkradaki gibi
Şimdi TMSF, bankalarını batıran bu kişilerle oturup anlaşmaya ve batırdıkları paraları tahsil etmeye çalışıyor.
Anlaşmanın temelindeki mantık şu: Bu adamlar bankalarını batırdılar ama ellerinde hâlâ para edebilecek şirketler var. Bu şirketleri çalıştırıp para kazansınlar ve kazandıklarıyla borçlarını geri ödesinler.
Bir başka deyişle, zamanında ellerindeki dev finansal olanaklarla giriştikleri işlerinde başarısız olanlardan, şimdi böyle bir finansal destek de olmadan, sihirli bir değnekle üzerlerine dokunulmuş gibi başarılı olmaları bekleniyor.
Bunun doğru bir tahsilat yöntemi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Aradan geçen yıllar içinde ne değişti ki bu kişiler, zamanında zarar eden şirketlerini çalıştırıp, para kazanıp, borçlarını ödeyebilsinler?
Bu mantıkla tahsilat yapılabileceği düşüncesi biraz Nasrettin Hoca fıkrasını andırıyor:
Yol kenarına çalı dikeceğim, yoldan geçen koyunların yünleri çalının dikenlerine takılacak, onları toplayacağım, eğirip ip, dokuyup kumaş yapacağım, satıp para kazanacağım!
Büyük yutturmaca
Bunun ne ölçüde gerçekleşebilecek bir tahsilat yöntemi olduğunu TMSF Başkanı’nın açıklaması da zaten açıklıkla ortaya koyuyor.
Bu yola gidilmesi uzun süredir Türk halkına “ekonomiye katkıda bulunan şirketleri ayakta tutabilmek” diye yutturuluyor.
O kişilerin, zamanında iyi yönetemedikleri aynı şirketleri finanse etmek için bankalarını soydukları gözden kaçırılıyor.
Birçok büyük şirketin batması, bir çok insanın işsiz kalması elbette kimsenin düşünmemesi gereken bir şey.
Ancak o zaman doğru politika bu şirketlere el koyup, onları işletebilecek dürüst müteşebbislere satmak olmalıydı.
Böyle yapılsaydı alacağın daha hızlı tahsili mümkün olabilirdi.
Devlet alacağını tahsil eder, parayı kasasına kor, yeni sahiplerinin girişimci güçleri ve finansal destekleriyle de o şirketler daha iyi yönetilebilirdi. Şirketlerin ayakta kalması, insanların işlerini kaybetmemesi böylece daha garantili olarak sağlanabilirdi.
Hükümet ve TMSF 30 milyar dolardan daha fazla bir paranın üzerine soğuk su içmeyi düşünmeden önce, bir de bu yolu denemeli…