MİLLİYET

Negatif enerji toplumu!

 İnsan gözleriyle görmese inanmakta gerçekten zorluk çekebilir. Gerçi gözünüzle görünce de inanmakta bir hayli zorlanıyorsunuz, ilk anda bunun bir tür gözbağcılık olduğunu düşünüyorsunuz, ama değil…

Uri Geller’i dün Milliyet’in reklam ajanslarının yöneticilerine verdiği öğlen yemeğinde izledim.
Uri Geller kendisini “enerji doktoru” olarak tanıtıyor ama ben adını daha önce “düşünceyi okuyan adam” olarak duymuştum.
Zaman zaman gazetelerimizde de Geller’in izleyenleri şaşkınlıklara düşüren gösterilerinden söz edildiğini mutlaka okumuş olmalısınız.
Geller’in en çok bilinen “numarası” eline aldığı bir kaşığı hiçbir yerinden tutmadan eğip, bükebiliyor olması… Bir de çok ender olarak kalabalık önünde gerçekleştirdiği “numarası” var ki onu da dün herkesin içinde yaptı: Bir turp tohumunu avucunun içinde çimlendirdi!

Siz de yapabilirsiniz
Geller, pozitif düşüncenin insanın içindeki yaşam enerjisini açığa çıkarmasını kolaylaştırdığını iddia ediyor. Bu enerjinin en yapılmaz denilen işlerin bile başarılmasında önemli rolü olduğunu savunuyor. Konuşmasına eklediği bu küçük “numaralar”ın da dinleyicilerin dikkatini ana fikre çekmekten öte bir anlam taşımadığını özellikle vurguluyor. “Ben bu enerjiyle kaşığı bükebilirim, tohumu çimlendirebilirim… Ama siz pozitif enerjinizi kullanarak karşılaştığınız her güçlüğün üstesinden gelebilirsiniz, çok istiyorsanız bir kaşığı da bükebilirsiniz” diyor…
Uri Geller’i izlerken ülkemizin çözülmesi çok kolay olan birçok sorununun bir türlü halledilemiyor olmasının toplumumuzdaki pozitif enerji yokluğundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını düşündüm.
Herkesten ve her şeyden şüphelenmemize yol açan kuşkuculuğumuz, birbirimize güvenmekte çektiğimiz zorluklar, sahip olduğumuz kişisel enerjileri birleştirip daha büyük işler başarmaya yönelemiyor olmamız.. Bütün bunlar bizi bir “negatif enerji toplumu” haline getiriyor aslına bakarsanız.

Herkes kötü, herkes düşman!
Öyle bir negatif enerji ki bütün gün “ciddiyet” zannettiğimiz asık suratlarla dolaşmamıza, birbirimizi anlamak için hiçbir çaba göstermememize, en basit ticari ortaklıkları bile uzun süre yürütemememize yol açıyor…
Kendimizi, dışımızda gelişen olayların masum kurbanları olarak görmek, her koşulda haklı olduğumuz inancımızı pekiştiriyor. Bunun için de her türden düşmana ihtiyaç duyuyoruz. “Türkün, Türkten başka dostu yok” önermesinden başlayıp, futbol maçındaki hakemin Galatasaray ya da Fenerbahçe uşağı olmasına kadar varan bir dizi düşman yaratıyoruz…

Kaşık bükmek şart değil…
Her başarılı insanın aslında bir tür sahtekar olduğuna olan inancımız, içimizden nasılsa çıkan başarılı insanların bile gün gelip bu başarılarından pişman olmalarına yol açıyor…
Böyle bir ortamda pozitif düşünme alışkanlığının gelişmesine, pozitif enerjinin ortaya çıkmasına elbette olanak yok.
Etrafımıza biraz sevgiyle ve olumlu olarak bakabilsek belki kaşıkları bükemeyeceğiz ama hiç değilse iç huzuru ile yaşayacağız, bunu bile fark edemiyoruz…