Avrupa Birliği’nin 17 Aralık 2004’te Türkiye ile görüşmelere başlanacağını da öngören karar taslağı, öyle görünüyor ki birçok çevrede hayal kırıklığı yarattı.
Rumların idaresindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dolaylı yoldan da olsa tanınması, işgücü dolaşımına kalıcı sınırlamalar getirilmesi, “ucu açık müzakere” ifadesinin arkasına gizlenmiş “ayrıcalıklı üyelik statüsü” gibi unsurlar, önümüzdeki 2 haftalık sürenin çetin geçeceğini gösteriyor.
Hollanda tarafından hazırlanan metnin bir anda ortaya çıkmış olmasının gösterdiği bazı şeyler de var.
Önce sürecin nasıl işleyeceğini hatırlayalım:
Bu metin, adı üzerinde “taslak”.. Avrupa Birliği üyelerinin Brüksel Daimi Temsilcileri, bu taslağı 8 Aralık’a hazır hale getirecekler ve AB Dışişleri Bakanları’na sunacaklar. Bakanlar da 13 Aralık’ta bu taslağı 16 – 17 Aralık tarihlerinde toplanacak AB liderlerine sunulacak bir karar metni haline getirecekler.
Amaç, tepki ölçmek
“Müzakere kararı, müzakerelere başlama tarihi ve sürecin nasıl işleyeceği, üyelik hedefi ve sonuç” paragrafları boş olacak olan bu metin, AB liderlerince görüşülecek. Boşluklar zirvede liderler tarafından doldurulacak.
Görüldüğü gibi Hollanda tarafından hazırlanan “taslak” aslında “taslak” olmaya bile çok uzak ham bir metin.
Bunun şimdiden ortaya çıkarılmış olmasının bir tek amacı var: Türkiye’nin tepkisini ölçebilmek ve bunun yanında mümkün olabilirse Türkiye’ye “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek”…
Avrupa Birliği’nin bazı üyelerinin Türkiye’nin tam üyeliğine sıcak bakmadıkları bir gerçek.
Türkiye’nin üyeliğine bazı hükümetler sıcak baksa bile oralarda yaşayan halkların da bu fikre uzak oldukları bir başka gerçek.
Gerçeklerden birisi de Türkiye’nin 1960’tan beri yapılagelen anlaşmalardan doğan haklarının varlığı..
Türkiye’nin üyeliğini istemeyenler açısından herhalde en iyisi, Türkiye’nin kararı beğenmeyerek masayı terk etmesi olacak.
İşin bu noktaya varacağını zannetmemekle birlikte, bu olasılığın hem Türkiye açısından hem de Avrupa Birliği açısından yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini de unutmamak gerek.
Bu nedenle çok çetin tartışmaların yaşanacağını düşünmekle birlikte, işin bu noktaya varabileceğini de tahmin etmiyorum.
İşte 3 ana sorun
Öyle görünüyor ki, Türkiye açısından 3 ana sorun var:
Birisi Kıbrıs Cumhuriyeti’ni “dolaylı yoldan da olsa” tanıma ile ilgili..
Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olmasını engelleme olanağını Kopenhag Zirvesi sırasında Annan Planı’nı kabul etmeyerek kaçırdı. Dolayısıyla karşımızda değiştirmeye gücümüzün yetmeyeceği bir gerçek var.
Nitekim TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın dün bir soru üzerine söylediği şu sözler gerçeğin kabulü anlamını taşıyor: “Fiili tanıma olacaktır ancak AB’den verdiği sözleri tutmasını bekliyoruz.”
İkincisi, serbest dolaşımın kalıcı olarak kısıtlanması isteği.. Bu tür “kalıcı istisnalar” her şeyden önce AB felsefesine ve ruhuna aykırı.. Türkiye, bunu aşmakta zorlanmayacaktır diye düşünüyorum.
Üçüncüsü ve en yakıcı olanı ise Türkiye’ye “ayrıcalıklı üye statüsü”nün dayatılması sonucunu doğurabilecek olan ifadenin karar metninde yer alması..
Bu, Türkiye açısından “kırmızı çizgi”dir ve kabul edilemeyeceğini de herhalde AB liderleri anlayabilecek akla da sahiptirler..