Dün Türk demokrasisi açısından ibret verici bir olay yaşandı. Hepimizin üzerinde ciddiyetle durmamız gereken bir olay..
Eski bakanlardan Hüsamettin Özkan ile Recep Önal hakkında Halk Bankası’nı zarara uğrattıkları gerekçesiyle kurulan TBMM Soruşturma Komisyonu dün Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir kez daha toplandı.
TBMM’de Genel Kurul toplantıları aksine bir karar alınmadıkça kamuoyuna açık olarak yapılıyor. Tutanakları okuyabilir, toplantılarda neler konuşulduğunu öğrenebilir, televizyondan izleyebilirsiniz.
Soruşturma komisyonlarının toplantıları ise olayın doğasının bir gereği olarak gizli.. Toplanan delillerin selameti açısından gerekli görülen bir gizlilik bu..
Dün TBMM Soruşturma Komisyonu, iç tüzüğün emrettiği bu gizliliği korumak için “cep telefonlarından arındırılmış” bir salonda yaptı toplantısını. Telefonları kapatmak da yetmedi, telefonlar toplanarak komisyon odasından uzakta bir odaya kilitlendi.
Milliyet muhabiri Saliha Çolak’ın edindiği bilgiye göre bu önlemler “cep telefonu üzerinden dinleme yapılarak, gizliliğin bozulması olasılığına karşı” alındı..
Kimse şaşırmıyor!
Olayın geçtiği yer TBMM.. Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst organı.. Başkanı protokolde Cumhurbaşkanı’nın ardından geliyor, gerektiğinde Cumhurbaşkanı’na vekalet ediyor. TBMM, millet adına yasama yetkisini kullanıyor. Üyeleri, yasama faaliyetlerini özgürce yapabilsinler diye yasalar karşısında dokunulmazlığa da sahipler. Komisyon toplantısı, iki eski bakanın belki de Yüce Divan’da yargılanması sonucunu doğuracak bir konuyu ele almak için yapılıyor..
Ve böyle önemli bir ortamda “cep telefonlarının dinlenme olasılığı”, soruşturmanın selameti açısından ciddi bir tehdit olarak görülüyor, telefonlar toplanıyor, bir odaya kilitleniyor, kimse de bu duruma şaşırmıyor!
Cep telefonlarını kimlerin dinleyebileceği belli.. Yargı kararı şartıyla polis, MİT, jandarma bu olanağa sahip.. Devletin en üst organının öteki devlet kuruluşları tarafından gizlice dinlenmeleri gibi vahim bir durum söz konusuysa o zaman hepten yandık demektir..
Çözecek olan TBMM
İkinci olasılık ise dinleme yetkisi olmayanların telefonları dinlemeleri..
Bu aynı zamanda Anayasal bir suç. Yapanların takip edilmesi, şiddetle cezalandırılması gereken bir suç.
Ve bu suçu işleyenlerin savcılık, polis, jandarma, MİT tarafından takip edilip, yakalanmaları, mahkemelerde şiddetle cezalandırılmaları gerekiyor. Yasadışı dinlemeye izin veren eğer telefon operatörüyse lisansının iptal edilmesine kadar varan yaptırımlar söz konusu..
Eğer bu suçu takip etmesi gerekenler işlerini hafife alıyorlarsa bunu sağlayacak en üst organ da TBMM’nin kendisinden başkası değil. Yasalarda eksiklik varsa onları tamamlamak, İçişleri Bakanı’nı olayı ciddiye almadığı için gerektiğinde Yüce Divan’a gönderecek makam orası..
Ancak ne yazık ki tedbirler dinlemenin cezalandırılması ve bir daha kimsenin bu işe cesaret edememesini sağlamak yönünde değil, telefonların toplanılması yönünde alınıyor.
Önleyemeyen, kilitliyor!
Bu aynı zamanda TBMM’nin telefon dinleme suçunu sıradan ve yaygın bir suç olarak gördüğünün de göstergesi.
Yıllar önce bir Adalet Bakanı’na telefonlarımızın dinlendiğinden ve kimsenin bu suçu önlemek için bir şey yapmadığından yakınmıştık. Yanımda Ertuğrul Özkök de vardı. Bakan kanımızı donduran şu yanıtı vermişti: “Biliyorum, bizleri de dinliyorlar. Ama benim kimseden korkum yok. Telefonda söylediklerim nedeniyle benim kimseden korkum yok.”
Bakan, önemli olanın telefonda ne konuştuğunun, kime ne söylediğinin değil, doğrudan doğruya telefon dinlenmesinin önemli bir suç olduğunun bile ayırdında değildi. Ya da bu suçu önemsemiyordu.
Belli ki aradan geçen zamanda hiçbir şey değişmemiş.
Telefonları yasa dışı olarak dinleyenler bildiğini okuyor, TBMM’nin yapabildiği tek şey telefonları bir odaya kilitlemekten ibaret!