Yunanistan Başbakanı Simitis ile bir kez karşılaştım. Atina’da, Türk ve Yunan gazetecilerinin katıldıkları bir toplantı vesilesiyle son derece mütevazı döşenmiş konutunda bir kokteyl düzenlemişti.
Bir iki dakika ayaküstü sohbet edebilmiştik.
Yunanistan gibi bir Akdeniz ülkesi için çok da karizmatik sayılmayacak bir kişinin Başbakan olması bana şaşırtıcı gelmişti.
“Eski tüfeklere” benziyordu daha çok..
Seguela’nın, Mitterand için hazırladığı seçim kampanyasında tarif ettiği türden bir kişiliği olduğunu düşünmüştüm: Sakin güç..
Gücünü, durmuş oturmuşluğundan, dinginliğinden alan bir siyasetçi gibi görünmüştü bana..
Faşist cunta dönemindeki demokratik direnişin kahramanlarından biri olduğunu biliyordum. Karşımdaki kişinin bende uyandırdığı saygı belki biraz da bundan kaynaklanmış olmalı..
‘Sempatik’ Papandreu
Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu ile daha çok karşılaştım. Bir keresinde uzun süren bir toplantıda bir tesadüf sonucu masada yan yana oturma olanağını da bulmuştum.
Onunla ilgili düşüncelerimi “sempatik” kelimesiyle ifade edebilirim. Girdikleri ortamı yumuşatan, davranışları ve konuşmalarıyla saygı uyandıran, afra tafrası olmayan insanlardan biri diye düşünmüştüm..
Türkiye ile Yunanistan arasındaki aşılmaz gibi görünen duvarları yıkma konusunda özellikle İsmail Cem ile birlikte çok önemli bir rol oynadığını da ileride tarih kitapları yazacak..
Dün Yunanistan’da, bizde bir örneğini daha önce hiç yaşamadığımız bir siyasi gelişme oldu ve Simitis, PASOK’un Genel Başkanlığı’nı Papandreu’ya bıraktı.
Papandreu artık PASOK Genel Başkanı olmak için yasal sürecin tamamlanmasını bekliyor, gün sayıyor..
Simitis de seçimlere kadar Başbakanlık görevini sürdürecek.
Son gelişmeye kadar kamuoyu araştırmaları Kostas Karamanlis’in Yeni Demokrasi Partisi’nin 8 – 9 puan kadar önde olduğunu gösteriyordu.
Bu yeni tablonun, PASOK’a en azından rakibi ile eşit bir yarışa girme olanağı sağladığı düşünülüyor. Çünkü araştırmalar Papandreu’nun şu an için Yunanistan’da “en popüler siyasetçi” olduğunu da ortaya koyuyor..
Seçimlere kadar elbette derelerin altından çok sular akabilir, Simitis’in yaptığı bu hamleyi boşa çıkaracak karşı hamleler gelebilir, bunlar önemli değil..
Önemli olan bir siyasetçinin “bırakmak gerektiğini” görebilmesi ve bunu yapma cesaretini gösterebilmesidir diye düşünüyorum..
Koltuğa yapışmak
Bizde Mesut Yılmaz’ın, Tansu Çiller’in, Bülent Ecevit’in daha önce gösteremedikleri bir davranış..
Her şey kaybedilecek bir seçimin yaklaştığını gösterdiği halde koltuklarına sıkı sıkı yapışan ve göz göre göre gelen sonucu değiştirmek için kıllarını bile kıpırdatamayan siyasetçiler..
Bülent Ecevit, ilerlemiş yaşına ve geçirdiği ciddi rahatsızlığa rağmen seçime partisinin başında girmek ısrarını göstermese ve yerini mesela İsmail Cem’e bırakmış olsaydı bugün nasıl bir siyasi tablo olurdu Türkiye’de?
Ya da Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller yerlerini seçmene umut verecek yeni bir isme bırakabilselerdi ne olurdu? Barajın hemen altında kalan DYP barajı geçebilir miydi? DYP barajı geçse nasıl bir TBMM tablosu çıkardı? ANAP’ın yok oluş süreci böyle bir adımla engellenebilir miydi?
Bunları bilebilmemize elbette olanak yok. Sadece tahmin yürütmek mümkün ve benim tahminim o ki seçimden çıkacak tablo farklı olurdu..
Koltuğuna yapışmış bir siyasetçi figürünün bir ülkeye ve partisine nelere mal olabileceğini gösteren örnekler bunlar..
Bakalım Deniz Baykal gelecek genel seçimlere gidilirken nasıl davranacak?
2007’deki genel seçimlere gidilirken artık 70 yaşına geldiğini ve yerini kazanma şansı olan daha genç politikacılara bırakması gerektiğini düşünebilecek mi? Düşünse bile bunu yapabilecek gücü kendisinde bulabilecek mi?
