Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Popüler kültürün gücünden yararlanmak için neyimiz eksik?

 Batılı çizerlerin karikatürlerde ya da çizgi romanlarda “Doğu halkları”nı resmetme biçimlerinin esasen “ırkçı”lıktan kaynaklandığını düşünüyorum.
“Doğulu”ları “öteki” olarak görmekten kaynaklanan bir ırkçılık..

Popüler kültür ürünlerinin hepsinde rastlayabileceğimiz bir durum bu.
Son yıllarda çevrilen bütün filmlerde, çizilen bütün karikatür ve çizgi romanlarda özellikle Arap ve Müslümanların resmediliş biçimleri, bu toplumlardaki sıradan insanları etkiliyor.. Ve böylece o toplumların, özellikle ABD’nin dünya üzerindeki siyasetlerine yön verenlerin de işini fazlasıyla kolaylaştırıyor.
Bu konuda Milliyet’te daha önce birkaç yazı daha yazmıştım.

‘Susadık, kan içelim!’
Popüler bilim ve kültür dergisi Focus’un mayıs sayısındaki bir araştırma dikkatimi yeniden bu konuya çekti.
Focus’taki araştırma yazısı “Çizgi romanda Türk İmajı – Serüven Doğu’dan Yükselir” başlığını taşıyor ve gerçekten çok ilginç tespitler yapıyor.
“Çizgi romanların atası” olarak tanımlanabilecek çizimlerle dolu postaların Avrupa’nın tümünde dolaşmaya başlaması 1500’lü yılların başına kadar dayanıyor.
İtalya’da “Avvisi del Turco” (Türk’ten Haberler), İspanya’da ise “Avisos de Levante” (Doğu’dan haberler) adını taşıyan bu “resimli romanlar” sayesinde Batılı sıradan insanlar ilk kez “Türk” kavramıyla tanışıyorlar..
Tanıştıkları Türk de şöyle bir tip: Susuzluğunu gidermek için Hıristiyan çocukların kanını içen, esirlere acımayan, kara bir tehlike gibi birdenbire belirip cinayetlerini işledikten sonra yok oluveren bir fantastik yaratık!
Bugün de hâlâ bir türlü üstesinden gelmeyi başaramadığımız “Barbar Türk” imajının tarihi temelleri böylece atılmış oluyor..

Faşist Kızıl Maske!
Propaganda amaçlı olarak hazırlanan çizgi romanların en ünlüsünün de Kızıl Maske olduğunu Focus’taki yazıdan öğrendim. 1930’lu yılların başında Kızıl Maske, Libya’da Türklere karşı kahramanca savaşan bir faşistten başkası değildir..
İmparatorluğun gerileme döneminde Osmanlı sefaretlerindeki bazı görevlilerin “fesli, kaftanlı, sakallı, eli tespihli” Türk imajına karşı mücadele ettiklerini de öğrendim. Sefaret kâtipleri, Le Temps, Times ve Wiener Zeitung idarehanelerini dolaşarak editörlerden Türkleri kaftan yerine redingot ya da “jaket” giymiş olarak çizdirmelerini istemişler.. Talebin ciddiye alınmadığını söylememe gerek var mı?
Türkiye’de de yayımlanan Corto Maltese’nin “Semerkant’ın Altın Evi” isimli macerasında da Ermeni sorunuyla bir kez daha karşılaştım.
Türklerin kıyımından nasılsa kurtulmuş sarı saçlı bir Ermeni kız çocuğunu himayesine alan Corto’nun bu macerasında da “ittihatçılar” para düşkünü maceraperestler olarak resmedilmiş.
Enver Paşa’yı, atını Ermeni taburlarının mitralyözleri üzerine sürerken resmeden Hugo Pratt’ın, Enver Paşa’nın bir fotoğrafını bile daha önceden görmüş olduğuna emin değilim.
Birçok çizgi romanda da İstanbul sokakları, kanunsuzluğun hükmettiği bir Doğu kenti olarak resmediliyor.. Tiplerin ne kılıkları ne de görüntüleri bildiğimiz Türk gibi.. Daha çok Arap-Hint kırması bir kavim izlenimi uyandırıyor..

Olumlu imaj imkansız
Bütün bunların, dünyanın herhangi bir köşesindeki sıradan bir insanın kafasında olumlu bir Türk imajı yaratması mümkün değil elbette.. Bizde olduğu gibi dünyanın başka köşelerinde de sıradan insanlar kendilerine sunulanla yetinmeye hazırlar çünkü..
Bununla mücadele etmek için yapabileceğimiz bazı şeyler yok mu sizce de?
Popüler kültür ürünlerinin kitleleri etkileyici gücünden yararlanmak için neyimiz eksik? Çizerlerimiz mi, yazarlarımız mı, yayıncılarımız mı?