MİLLİYET

Şimdi, kiraz mevsimi.. Âşık olmak lazım..

 Geçenlerde DVD’de bir film izledim. Adı The Cooler.. Wayne Kramer’in yönettiği filmde William H. Macy, Alec Baldwin ve Maria Bello rol almışlar.

Film Las Vegas’ın eski dönemlerinde bir kumarhanede yaşananları anlatıyor.
William H. Macy kumarhanede “cooler” olarak görev yapıyor.. Bir tür “soğutucu” yani..
Benim çocukluk yıllarımda Milliyet’te yayımlanan bir çizgi roman vardı: Hoş Memo.. O çizgi romandaki tiplerden biri uğursuzluğu ile tanınan, gittiği her yere uğursuzluk ve şanssızlık götüren biriydi. Köpekköy’de yaşar, beline kadar kara gömülü olurdu her zaman.. Ve başının üzerinde de içinden şimşekler çıkan bir küçük bulutla dolaşırdı hep..
Macy’nin canlandırdığı karakter bu tipe benziyordu.. Son derece şanssız bir insan.. O kadar ki barda kahvesine süt istiyor, süt bitiyor, viskisine buz atacak buz makinesi bozuluyor..
Kumarhanenin patronu Alec Baldwin onun bu özelliğinden kumarda çok kazanmak için yararlanıyor. Müşterilerden biri rulet masasında bütün oyunları kazanmaya mı başladı? Macy hemen adamın yanında bitiyor ve onun uğursuzluğu adamın kazandıklarını kaybetmesine yol açıyor…
Aşk kötü şansı döndürür..
Kumardan nefret ettiğim için “casino” hayatını pek bilmem ama “casino” kültürü olan arkadaşlarıma sordum; evet, eskiden Las Vegas kumarhanelerinde böyle tiplere iş verilirmiş.. Bir tür batıl itikat ama işe yaramış olmalı ki bazı insanlar uğursuzluklarını böylece maaşa çevirme olanağı da bulmuşlar vaktiyle..
Adam, son derece şanssız olduğu için kadınlarla arası da iyi değil elbette… Ta ki “casino”da çalışan bir garson kızla tanışana kadar..
Macy, Coyote Ugly ve Permanent Midnight isimli filmlerden de hatırlayacağınız güzeller güzeli Maria Bello’ya kelimenin tam anlamıyla tutuluyor.. Aradaki olayları ve aşkın nedenlerini atlıyorum ki filmi seyredeceklere kötülük yapmış olmayayım.. Ve aşkına karşılık bulduğunda da her şey değişiyor.. O uğursuz ve şanssız adam gidiyor, yerine gittiği her yere şans getiren, mutluluk saçan bir adam geliyor.. Bunun bir kumarhane için ne büyük bir felaket olduğunu anlatmama bilmiyorum gerek var mı?
Evet, biraz fantastik bir öykü olduğunu kabul ediyorum ama etrafınıza ve hatta kendi yaşamınıza bir an durup bakarsanız aşkın insanı nasıl olumlu etkileyeceğini de kolayca görebilirsiniz…
Hayat ‘çakraları’nı açar
Âşık olmak, her şeyden önce yaşama karşı yeni bir tepki göstermemizi sağlayan ve bunun etkisiyle canlı bir değişimle sonuçlanan bir süreçtir.
Âşık olan insanın yaşamda karşılaştığı olaylar ve durumlar karşısındaki duyumu artar.
Daha önce defalarca gördüğü bir manzaranın anlamı değişir, daha önce hiç fark etmediği güzel kokuları algılamaya başlar.. Âşık olduğu kişiyle paylaştığı her şeyin ve her durumun özel olduğunu duyumsar: Daha önce aynı şeyleri defalarca tekrarlamış ve yapmış olmasına rağmen..
Aşk, insanın yaşam “çakralarının” açılmasını sağlayan bir rol oynar..
Tutku, varoluşu aramaktır
Erich Fromm, insanın bütün tutku ve özlemlerinin, varoluşuna bir karşılık bulma çabası olduğunu söylüyor. Hatta bir adım ileri gidip bunun delilikten kaçınma çabası olduğunu da..
Ve aşkın, “üretici uyum” adını verdiği bir şeyin görünümü olduğunu yazıyor. Bunun, insanın kendisi ve tabiatla yaratıcı ve eylemci bir ilişki kurma biçimi olduğunu vurguluyor.
Bu nedenle izlediğim film bütün “fantastik” yönlerine rağmen bana inandırıcı geldi..
Hazır “kiraz mevsimi” de gelmişken âşık olup, çevremizdeki güzelliklerin farkına daha iyi varmanın zamanıdır diye düşünüyorum..