Önceki gece Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e küçük bir ziyaret yaptık. Kırk küsur yıldır Türk siyasetinin zirvelerinde çok önemli görevler üstlenmiş bir “uzman”ın özellikle Irak sorunu hakkındaki görüşlerini öğrenmek istiyordum.
Demirel, “Amerika ile pazarlık çok zordur” diye anlatmaya başladı. Rahmetli İsmet Paşa’dan dinlediği bir anekdotu hatırladı ve bize de aktardı.
İsmet Paşa “Ayı ile aynı yatağa girmek zorunda kalırsan ne yapman gerekir?” diye sormuş bir keresinde. Ve yanıtını da yine kendisi vermiş: “Uyanık olacaksın.” 
Demirel, Amerika ile Türkiye ilişkilerinde “uyanık kalmanın” daha çok Türkiye’ye düşen bir görev olduğunu ima etmek istiyordu diye düşündüm…
Ya siyah, ya beyaz
Amerikalıların uluslararası sorunlar karşısında takındıkları tavırların, kendi güçlerine çok güveniyor olmalarından kaynaklandığını düşünüyor: “Benden yana mısın, karşı tarafta mısın?” 
Ara tonlara, grilere yer vermeyen bir yaklaşım… Ya siyah, ya beyaz… Ya hep, ya hiç… Ya yanımdasın, ya karşımda…
Dün Başbakan Abdullah Gül ile makamında görüşürken bir aylık başbakanın da bu ciddi sorunun farkında olduğunu gördüm… 
Gül, Türkiye’nin Irak’a yapılacak bir müdahaleden nasıl etkileneceğinin gayet iyi farkında. Bir yandan Amerika gibi bir müttefiki gücendirmemek, öte yandan Türkiye’nin hem Arap dünyasıyla, hem de uluslararası toplumla ilişkilerini düzgün bir zeminde sürdürebilmek gibi güç bir problemle karşı karşıyayız… 
Gül’ün tavrı, bu konudaki geleneksel Türk tezleriyle tam bir çakışma halinde. “Türkiye, Irak’ta herhangi bir oldubittiyi kabul etmeyecek” derken Türkiye’nin Kuzey Irak’ta iradesi dışında sürüklenebileceği olayları da yakından izleyeceğini, her duruma göre hazırlıklı olunduğunu vurguluyor. 
40 yıllık siyasetçi gibi
Gül ile konuşurken siyasette gençleşme sorunu üzerine düşündüm… Bu gençleşme sürecinin hiç de küçümsenmeyecek bir siyaset tecrübesini kişiye kazandırması gerekiyor…
Yani bir günde siyasetin gençleşmesi, bir gencin sadece genç olduğu için gelip siyasetin zirvesine yerleşemeyeceği çok açık…
Bunun için herhangi bir siyasi partide uzun süre üye olarak faaliyet göstermek, sonra mümkünse milletvekili olmak, uluslararası toplantılarda tecrübe kazanmak, bakanlık yaparak devlet yönetimi hakkında fikir sahibi olmak gerekiyor… 
Gül’ü Başbakanlığa taşıyan kariyer süreci bu… Ve bu süreç, bir aylık bir başbakanın bile kırk yıllık siyasetçiler kadar meselelere hâkim olmasını sağlayabiliyor.
Şanssız olan Erdoğan!
Siyasete girmeye hevesli gençler için Abdullah Gül iyi bir “rol modeli” diye düşünüyorum. 
Birçok kişi Abdullah Gül’ün yakın bir gelecekte yerini Tayyip Erdoğan’a bırakacağından emin.
Bu ilk bakışta Gül için bir şanssızlık gibi algılanabilir. Ama bu bence daha çok Erdoğan’ın şanssızlığı…
Öyle görünüyor ki Siirt seçiminde Erdoğan milletvekili seçilir ve Başbakanlıkta bir devir teslim gerçekleşirse herkes bu tarihten sonra iki yakın dost ve dava arkadaşı arasında bir kıyaslama yapmak için fırsat kollayacak… 
Bu da siyasetin kendine özgü cilvelerinden biri olarak algılanmalı…
