Srebrenitsa Katliamı’nın onuncu yıldönümünde düzenlenen törenlerde çekilen fotoğraflardan bir tanesi dikkatimi çekti.
Dünyanın değişik ülkelerinin liderleri arasında Sırbistan-Karadağ Devlet Başkanı Boris Tadiç de vardı. Tadiç, bugüne kadar anma törenlerine katılan ilk Sırp siyasetçi.
Ama aynı zamanda katliamın baş sorumluları olan Karadziç ve General Mladiç’in hâlâ yakalanamamış olmalarının sorumluluğu da onun omuzlarında.
Törende çekilmiş fotoğrafına bakarken aklımdan şunlar geçti..
Böyle bir katliamın doğrudan sorumlusu olmasan bile, faillerini yakalamak için kılını kıpırdatmıyorsan, bu duyguyla nasıl yaşayabilirsin?
Orada o bir dizi sessiz tabuta ve hâlâ yakınlarının cesetlerine kavuşmayı bekleyerek ağlayan çaresiz kadınlara bakarken aklından neler geçer?
Sorularımın yanıtını Arnavutluk’tan dönerken havaalanında aldığım bir gazetede buldum.
“Katliam bir yalan”mış..
Tirana Times gazetesinde yayımlanan haberin başlığı “İnkâr Duvarı”.
Gazete, soykırımın onuncu yılında üç muhabirini Srebrenitsa’ya göndermiş.
Muhabirler kentte o katliama bizzat katılma olasılığı olan eski askerlerle ve kentin Sırp halkıyla konuşmuşlar.
Srebrenitsa’nın yerlilerinden ve katliamı gerçekleştirdiği bilinen Sırp paramiliterlerin eski komutanlarından biri, Milos Milovanoviç, gazetecilerin sorularını bir barda, kahvesini yudumlarken yanıtlıyor: “Katliam bir yalan!”
Şöyle konuşuyor: “Sırp halkının yüzüne kara çalmak için bir propaganda bu. Müslümanlar yalan söylüyor, sayıları manipüle ediyorlar. O günlerde olanları abartıyorlar. Srebrenitsa’da Müslümanlardan daha çok Sırp asker ve sivil öldürüldü…”
“Gerçek reddediliyor”
Cvetin Petroviç, “Dışımızdaki dünya 1995’te gerçekte neler olduğu gerçeğini görmeyi reddediyor. Herkes burada Sırpların insanları öldürdüklerine inanıyor. Bu propaganda karşısında son derece güçsüz ve çaresiziz” diye anlatıyor.
32 yaşındaki eski bir asker bütün meselenin Sırp suçlarını araştırmak için kurulan mahkemenin kendisini meşhur etmeye çalışmasında yattığına inanıyor.
Srebrenitsa’daki bir lisenin müdürü, Ortodoks ikonları ve Sırp milliyetçiliğinin sembolleriyle dolu odasında (ki okulda Müslüman Boşnak öğrenciler de okuyor) “Biz burada tarihte neler olduğunu öğretmiyoruz. Neler olduğunu gerçekten bilebilmemiz için çok uzun zamana ihtiyacımız var. Çünkü tarihte burada neler olduğuna ilişkin olarak herkesin farklı bir düşüncesi var” diye anlatıyor.
Sırpların formülü belli
Gazetenin muhabirlerinin konuştuğu bütün Sırpların düşünceleri üç aşağı beş yukarı aynı: Burada katliam yaşanmadı, Srebrenitsa’nın gerçek kurbanları Sırplardır, bütün dünya Sırplara düşman ve katliam iddiaları sadece Sırp halkını karalayıp dünyadan tecrit etmek için uyduruldu.
Röportajları okurken Tadiç’in fotoğraftaki düşünceli ifadesinin gerisinde yatanları daha rahat gördüğümü düşündüm.
İnkâr, ret, suçu kabullenememe… Artık adına ne derseniz deyin. Belli ki Sırpları bu ağır suçun yükünden kurtaran önemli bir faktör olmuş bunlar.
Tehlike ‘inkâr’da yatıyor
Ve tehlike de zaten tamamen burada yatıyor. Srebrenitsa’da olanların, bir daha tekrarlanmamasının en temel güvencesi hâlâ ortada yok: Suçu kabul etmek, özür dilemek, suçluları yakalayıp adalete teslim etmek, bir daha tekrarlanmaması için o günleri ve o günlerin sorumlularını lanetlemek!
Ve son bir not: Kurbanların gerçek sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte Birleşmiş Milletler Yetkilileri sayının 7-8 bin civarında olduğunu tahmin ediyorlar. Şu ana kadar 42 toplu mezar bulundu. 22 toplu mezar daha olduğu tahmin ediliyor. Kurbanların sadece 2070’inin kimlikleri belirlendi. Toplu mezarlardan çıkarılan ceset parçaları, 7 binden fazla ceset torbasında kimlik tespiti için bekletiliyor. Bu yılki törenlerde toprağa verilen 610 cesedin kimlikleri yeni belirlenmişti. Her yıl kimlikleri belirlenen cesetler için bir cenaze töreni yapılıyor.
