Tehciri içinden çıkılmaz hale getiren, 'faal' aktörlerin bilgisizliği
Bize göre “tehcir”in, Ermenilere ve bir çok Batılıya göre “soykırım”ın 90. yıldönümü yaklaştıkça giderek içinden çıkılmaz bir soruna doğru yuvarlanmakta olduğumuzu düşünüyorum.
Bunun en temel nedeni, dışımızda bu olayların nasıl algılandığından daha çok, Türkiye’de Ermeni sorunu ile ilgili olarak “faal” olan aktörlerin genel bir bilgisizlik ve dağınıklık içinde görünüyor olmaları..
Bu konuda “kendini görevli sayan” kuruluşlarımızdan birisi de Türk Tarih Kurumu..
Bu kurumun Atatürk’ün bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak sahip olduğu “miras bırakma hakkı”nın 12 Eylül yönetimince “iptal” edilerek oluşturulduğunu biliyoruz.
Bu yönüyle bir tür “resmi kuruluş” Türk Tarih Kurumu (TTK)..
Ve Başkanı, Ermeni sorununun çözümü için Birleşmiş Milletler’e başvurudan sıkça söz ediyor..
BM nedir hatırlayalım..
Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin hiç ciddiye almadıkları bu öneri, başka bir çok kişi tarafından önemsenmiş olmalı ki, sık sık gündeme de getiriliyor.
TTK’nın “profesör” Başkanı bu öneriyi dile getirirken nasıl bir araştırma yaptı ve neye dayanarak Birleşmiş Milletler’i göreve çağırdı bilemiyorum.
Ama Birleşmiş Milletler adını taşıyan kuruluşun ne olduğunu, kimlerin bu kuruluşa nasıl ve ne şekilde başvurularda bulunabileceğini, iç tüzüğünü, Genel Sekreter’inin yetkilerini, Güvenlik Konseyi’nin yetkilerini, çalışma biçimini, BM’nin hangi organı altında bir tarih incelemesi yapılabileceğini büyük bir olasılıkla hiç düşünmemiş olmalı..
Hatırlayalım: BM, üye ülkeler ve sekreteryadan oluşan bir kuruluş.. Yetkili olanlar üyeleridir. Genel Sekreter, üye ülkeler tarafından kendisine verilen talimatları yerine getirir.
Mavi Kitap meselesi
Genel Sekreter, kendisi bir konuda inisiyatif kullanmak istediğinde de üyelerden yetki alır, ancak ondan sonra yapmak istediklerini yapabilir. (Örneğin Kıbrıs konusunda Genel Sekreter’i, Güvenlik Konseyi yetkilendirdi.)
Birleşmiş Milletler’in normal örgütlenmesi içinde geçmişi araştırabilecek bir mekanizması yok.. Böyle bir şey yapılabilecekse bile bu ancak üyelerin yetkilendirmesiyle yapılabilir..
Üyeleri “ülkeler” olan bu kurumda ülkeleri hükümetler temsil eder.. Bu, BM’nin yapacağı her işin, sonuç olarak “siyasi” olacağı anlamına gelir..
Şimdi hem bu konuyu bir siyaset tartışması olmaktan çıkarmak istiyoruz (İddiaları tarihçiler tartışsın önerisi de Türkiye’ye ait biliyorsunuz), hem de sonuç olarak siyasi karar verebilecek bir uluslararası kuruluşu göreve çağırıyoruz..
Bir başka konu “Mavi Kitap” meselesi..
CHP tarafından ortaya atılan ve hükümet tarafından da reddedilmeyen bu öneri, Mavi Kitap adıyla bilinen kitabın bir propaganda malzemesi olduğunun Büyük Britanya parlamentosu tarafından kabul edilmesi fikrini savunuyor.
(Kitabın orijinal adı: The Treatment of Armenians and Ottoman Empire 1915 – 1916. Yazarları: Lord Bryce ve Arnold Toynbee.)
Prof. Dr. Ayhan Aktar dünkü Radikal’de bu kitapla ilgili ilginç bir makale yayımladı. İlgilenenlerin okumalarını öneririm.
Ben buraya Prof. Dr. Aktar ve uzman Zeynep Metin’in yaptıkları bir tesbiti aktarayım: Mavi Kitap’a son 35 yıl içinde sadece 10 (on) makalede atıf yapılmış!
Herkes bir şey söylüyor
Dünyada kimsenin ciddiye almadığı, bir çok kişinin haberdar bile olmadığı bir kitap! Ve Türkiye şimdi bunu TBMM kararıyla gündeme getirmek istiyor..
Prof. Aktar’ın makalesinde söz konusu kitabın ikinci baskısından Baykal ve Erdoğan’ın haberdar olmadıklarını da anlıyoruz. Meğerse ikinci baskıda bizim “hayali” dediğimiz tanıklıkların hepsinin belgeleri ve tanıkların arşivlerdeki kimlikleri de mevcutmuş!
Yazının başında sözünü ettiğim şey de tamamen bu: Bu konuda herkes bir şeyler söylüyor, ancak çoğu söylenenin ciddiye alınması için hiçbir neden yok..
Türkiye Cumhuriyeti’nin işini ciddiyetle yapan ve dışarda da ciddiye alınabilecek kurumlarını bu sorun çerçevesinde ve bir plan dahilinde bir araya getirmek çok mu zor?