MİLLİYET

Toplumsal paranoyanın ilacı: Daha geniş demokrasi

  Cumhuriyet’in 80. yılını kutlarken geçen hafta sonundaki “Cumhuriyet’e Saygı Yürüyüşü”nde yapılan provokasyonu tartışmakta yarar görüyorum.

Provokatörlerin amacı çok açıktı: “Ordu Göreve” pankartlarını açarak, yürüyüşü düzenleyenleri, “diktacı” ve “demokrasi düşmanı” gibi göstermek..
Yürüyüşe katılan ezici çoğunluk bu provokasyona düşmedi.
Türkiye’de bugün Cumhuriyet’in özellikle laiklik ilkesinin tehlikede olduğuna inananlar var.
AKP hükümetinin “takiye” yaptığını, bilinen hedefe ulaşmak için kadrolaştığını, bu yolda adım adım ilerlediğini düşünenler var.. Bunun bir paranoya olduğuna inanıyorum.
Bir paranoya olduğu için de somut olaylardan değil, kafalarda yaratılan yersiz korkulardan besleniyor.

İki taraflı
Benzeri bir paranoya karşı tarafta da var. Böyle bir paranoya olmasaydı, üç beş provokatörün açtığı bir pankart bu kadar büyütülmez, sanki toplumun bir kesimi askeri darbe istiyormuş gibi bir hava yaratılmazdı.
Şunu görmek gerek: Toplumun hiçbir kesimi bir askeri darbe istemiyor. Toplumsal hafızamız, askeri darbelerin bu ülkeye nelere mal olduğunu hatırlayacak kadar güçlü.

Tek tedavi yöntemi var
Üstelik en başta Silahlı Kuvvetler’in böyle bir istek içinde olduğunu gösteren bir davranışı da yok. Bu, en yetkili komutanların ağzından defalarca açıklandı.
Bu karşılıklı paranoyanın bir tek tedavi yöntemi var: Daha geniş demokrasi..
Türkiye gibi 80 yıldır kendi kendini yönetmeye alışmış ve bunun 53 yılını çok partili demokratik düzen içinde geçirmiş bir toplumun deneyimlerinin iki tehlike karşısında da yeterli bir güvence oluşturduğuna inanıyorum.
Demokratik hakların kullanımı yaygınlaştıkça bu tehlike giderek daha da uzaklaşacak.
Bugünkü laik demokratik düzenin devamının güvencesi, demokratik haklarına sahip çıkma bilinci yükselmiş ve demokrasinin vazgeçilmezliğini kavramış geniş halk kitleleridir..

Gerçekler gölgelenemez
Günün birinde birileri bu laik düzeni yıkmaya kalkıştığında karşısında demokrasiyi korumaya kararlı böyle bir kitle bulacaktır. Geçen hafta sonunda Türkiye’nin birçok yerinde meydanlara dökülen yüz binlerce insanın davranışını da böyle okumak gerekir. Bu demokrasiye ve Cumhuriyet’e bağlılığın açık bir ifadesidir ve küçük bir grup provokatörün eylemleri bu gerçeği gölgelemeye yetmez.
Laik demokratik düzenin devamı, bu düzenin geçici tehlikeler karşısında askıya alınmasıyla değil, tam tersine güçlendirilmesiyle mümkün olabilir.
Kişisel hak ve özgürlüklerin kullanımının genişletildiği, insan haklarına saygının temel bir davranış biçimi olduğu, halkın demokratik örgütler içinde kendisini ifade edebildiği bir ülkede kimse ne darbe yapabilir, ne de laik düzeni yıkıp yerine şeriat düzenini getirebilir.
Türkiye’nin ileride bir İran, Pakistan, Suudi Arabistan ya da üçüncü dünya diktatörlüğü olamayacağının gerçek güvencesi budur.