Gökçek'lere layık olan toplum
D ün televizyonda canlı yayında Melih Gökçek’i izlerken “Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirler” sözünü hatırladım.
Seçimle iş başına gelmiş bir yöneticinin nasıl olup da halkın sorunları karşısında böyle kayıtsız ve duyarsız olabildiğine, demagojinin en ucuzunu nasıl olup da yüzü hiç kızarmadan yapabildiğine şaşırdım.
Aslında belki de hiç şaşırmamalıydım. Kendisi, ikinci kez seçilme başarısını göstermiş bir Belediye Başkanı. Gökçek ilk kez seçildiğinde oyların yüzde 26’sını almıştı. İkinci kez seçildiğinde oy oranı yüzde 34’e çıkmıştı. Demek ki seçmenler ilk dönemdeki icraatlarını beğenmişler ki ona yeniden oy verip, seçilmesini sağlamışlar… “O halde”, diye düşündüm, “Melih Bey ne yapsa yeridir…
Son pişmanlık neye yarar?
Dünkü Milliyet’in manşetinde Gökçek’in, yönetim bilimi tarihine geçecek bir hareketi anlatılıyordu. Doğalgaz fiyatlarının her ne olursa olsun ucuzlayacağının belli olduğu günlerde, EGO, Melih Bey’in emriyle yeni faturaları yüksek ücretten fiyatlandırılarak abonelere göndermişti. O aboneler içinde eminim Gökçek’e oy verenler çoğunluktaydı. Şimdi pişman olmuşlar mıdır bilemiyorum ama bu aşamada pişmanlık hiçbir işe yaramıyor, bunu biliyorum…
Melih Gökçek’in nasıl kötü bir demagog olduğunu da dün bir kez daha anladım. Elinde Türkmenbaşı’ndan gelen bir mektubu sallayarak “Türkmenistan sınırında doğalgazı bize 45 dolara satacak, neden oradan almıyoruz?” diye soruyordu.
Türkmenistan doğalgazını Türkiye’ye taşıyacak bir boru hattı olmadığını Gökçek de en az bizim kadar biliyor olmalıydı. Türkmenbaşı’nın klasik ‘sınırda teslim’ uyanıklığının da farkında olmalıydı. Boru hattından gazı taşımanın maliyetinin sırf Türkmenbaşı’nın politik manevraları için kasten saklandığını da biliyor olmalıydı.
Hazar geçişli boru hattını inşa etmenin sadece Türkiye ile Türkmenistan arasında bir mesele olmadığını, bölgedeki öteki devletleri de ilgilendirdiğini Gökçek bu yaşına kadar öğrenmemiş olabilir miydi?
Gökçek elbette bunların hepsinin farkındaydı… Aksini düşünmek onun bile zekasına hakaret olur diye düşünüyorum…
Yazının başına dönüyorum tekrar… Her toplum layık olduğu şekilde yönetiliyor.
Kod Adı Kılıçbalığı…
Bu film sinemalarda oynayalı çok olmadı. ‘Derin devlet’in gerekli gördüğünde terörü bile kullanarak amacına ulaşmaya çalıştığını anlatan heyecanlı bir filmdi. Dün filmle aynı adı taşıyan bir operasyon başladı. Devlet Denetleme Kurulu’nun suç duyurusu üzerine Şişli Savcılığı’nın emriyle birçok eski kamu bankası yöneticisi sorgulanmak için gözaltına alındı.
Okuduğum polisiye romanların ve seyrettiğim dedektif filmlerinin etkisinde biraz fazla kalmış olabilirim elbette, ancak tesadüfün bu kadarının fazla olduğunu düşünmem için çok neden var.
Başbakan’ın IMF yardımı için Amerika’ya gidişinin arifesinde, tam da bankalar ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmak istenirken çok eski bir dosyanın böyle gürültülü bir şekilde açılmasında bir anlam mutlaka olmalı..
“Acaba” diye düşünmeden edemiyorum, “derinlerdeki bir başka oluşum Türkiye’nin IMF yardımını alabilmesini önlemek için bazı hesaplar yapıyor olabilir mi?”