İstanbul’da yaşayıp da trafik sorunundan şikâyet etmeyen insanların da var olduğunu düşünürüm zaman zaman..
TEM’de trafiğin çok sıkışık olduğu günlerde bazen “alternatif” yollar da kullandığım oluyor. TEM boyunca yan yana sıralanmış ve çoğu gecekondulardan oluşan mahalleleri birbirine bağlayan bu “alternatif” yolda seyrederken gözlemlediğim bir “yaşam formu” var..
Sanki bazı insanlar yıllardır oturdukları yeri hiç terk etmemişler gibi gelir bana…
Oturdukları yerden hiç uzaklaşmadıkları için de İstanbul’un bir cehennemi andıran trafiğinde zaman kaybetmezler..
Nereden nereye..
Ama dediğim gibi, bu “bilgi” değil, “gözlem” ve bilgiye dayanmayan her şey gibi yanlış olma olasılığı yüksek…
Bazı “eski karayolcu” ve üniversitelerin ulaştırma ile ilgili kürsülerinde görev yapan öğretim üyelerinin bir araya gelerek oluşturdukları bir çalışma grubunun İstanbul’un trafik sorunu ile ilgili olarak hazırladığı bir raporu okudum geçenlerde. (TCK’nın kurucu genel müdürü Vecdi Diker’in adını taşıyor bu çalışma grubu.)
İstanbul’da 1950 yılında sadece 39 bin otomobil varmış. 2005 yılı başında ise otomobil sayısı 1 milyon 435 bin 125’e ulaşmış… Aynı tarih itibariyle İstanbul trafiğindeki araç sayısı, ticari araçlarla birlikte 2 milyon 50 bin 859 adet.
Şu anda İstanbul’da her bin kişiye 137 otomobil düşüyor. Avrupa’nın gelişmiş kentlerinde bu sayının 450 – 500 civarında olduğunu dikkate alırsak, ülkemizin gelişmesine paralel olarak İstanbul’daki araç sayısının yakın gelecekte bugünkü rakamı üçe katlayacağını söylemek mümkün.
Raporda sabah saatlerinde Boğaziçi Köprüsü ve çevre yollarındaki trafik uzunluğunun Ankara Asfaltı – Gişeler arasında üç şeritte 6 kilometreye ulaştığı da yazılı… Akşam ters yöndeki trafik ise üç şeritte 5 kilometreyi buluyor.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve çevre yollarındaki durum ise daha korkunç. Sabah Asya’dan Avrupa’ya dört şeritte 13 kilometre ve akşam ters yönde, dört şeritte 10 kilometre!
Transit trafik yok
İstanbul’da kitlesel ulaşım araçlarıyla taşınan yolcunun yüzde 91.8’i karayolunu kullanıyor. (Belediye otobüsleri, servis araçları, minibüs, dolmuş, taksi.) Bu da İstanbul yollarının neden bir türlü akmak bilmeyen trafiğe sahne olduğunu gösteren bir başka çarpıcı rakam.
Bir başka ilginç bilgi de çevre yolları üzerindeki trafiğin yüzde 85’inin kent içi ulaşımdan kaynaklanması. Köprü ve çevre yollarındaki trafiğin ancak yüzde 1 – 2’sinin transit trafik olduğu da tespit edilmiş ki bu da “Boğaz’ı transit geçen trafik için bir köprü daha yapalım”cıları üzecek bir bilgi..
3. köprü ne getirir?
Vecdi Diker Çalışma Grubu’nun raporu, trafiği rahatlatmak için bir üçüncü köprü geçişinin yapılmasının gerekli olduğunu söylüyor. Aynı zamanda raylı geçişe de izin veren bir üçüncü köprü!
Ancak yine aynı raporda daha önce yapılan iki köprünün kentsel gelişimi nasıl etkilediği de şöyle açıklanmış:
– Ekim 1973’te hizmete giren Boğaziçi Köprüsü kentteki mekânsal yapıyı en hızlı değiştiren unsur olmuş, birinci çevre yolu kent içi ulaşım ağının omurgası haline gelmiş.
– Temmuz 1988’de hizmete giren Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve çevre yolları, kenti kuzeyden çevreleyecek olan bir kuşak olarak düşünülmüşken bunda başarılı olunamamış ve kısa süre sonra yerleşmeler bu aksın kuzeyine sıçrayarak her iki yakada da kent kuzeye, orman ve su havzalarına doğru yayılmaya başlamış…
Rapor, ikinci çevre yolu civarındaki yapılaşmaların önemli bölümünün “kaçak yapılaşma” olduğuna da dikkat çekiyor.
Boşa geçen saatler
Uzmanların hazırladığı rapor bu. Eminim, “köprü karşıtı” başka uzmanlar da aynı verilerden yola çıkarak bir üçüncü köprüye ihtiyaç olmadığını söyleyeceklerdir.
Kim haklı, bilgim bunu ayırt etmeye yeterli değil. Bildiğim tek şey şu: Günde en az iki saatim İstanbul trafiğinde geçiyor ve bunu çözmek zorundayız.
Trafik sıkışıklıklarından yılda 350 milyon doları benzine harcadığımız yetmiyormuş gibi, 213 milyon saati (yıl / işgücü) sırf bu tıkanıklık yüzünden boşa harcıyoruz..