Bill Clinton’un Cidde Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşma Türkiye’de çok önemsendi. Milliyet de dahil olmak üzere birçok gazete Clinton’un konuşmasını manşet haberi yaptı.
Clinton, “1400 yıl önce otomobil olsaydı, Hazreti Muhammed eşinin direksiyon başına geçmesine izin verir, hatta otomotiv sektörünün başına geçirirdi. Belki de Suudi Arabistan dünyada otomobil üreten ilk ülke olurdu” şeklinde konuşmuştu. 
Bu sözlerin Suudi Arabistan gibi bir ülkede söylenmiş olması, konuşmaya verilen önemin artmasının nedeniydi. Suudi Arabistan’da kadınlar yanlarında eşleri olmadığı durumlarda otomobil kullanamıyorlar.
Kadınların “şeriat düzenine” dayalı olarak yönetilen İslam ülkelerinde “adları yok”.. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte mahkemede tanıklıkları geçerli olmuyor, boşanma hakkına sahip değiller, toplumsal yaşam içinde erkeklerle eşit olarak yer almıyorlar vs.. 
‘Amaç, kadını kontrol’
Pınar İlkkaracan tarafından derlenen ilginç bir kitap geçenlerde yayımlandı: Müslüman Toplumlarda Kadın ve Cinsellik.. Kitap bazı müslüman kadın araştırmacıların konuyla ilgili makalelerinden oluşuyor. (İletişim Yayınları.) 
Makalelerden bir tanesi Nijeryalı sosyal antropolog ve sosyolog Ayesha M. İmam tarafından yazılmış. İmam, Nijerya, İngiltere, Kanada ve Senegal’de değişik üniversite ve araştırma merkezlerinde kadın ve toplumsal cinsiyet konuları üzerine dersler vermiş, araştırmalar yapmış. 
“Müslüman Dinsel Sağ ve Cinsellik” başlığını taşıyan makalede Ayesha M. İmam şuna dikkat çekiyor:
“Müslüman dinsel sağ grupların merkezinde, kadınlarla ilgili kaygı ve düşünceler yer alır. Mantıklı olarak, İslam’ın cins farkı gözetmeksizin her Müslüman için farz olan beş şartı üzerinde durması beklenebilir ama bunun yerine, ilgilerini kadın konusu üzerinde yoğunlaştırdıkları görülmektedir. İran’dan Sudan’a kadar pek çok ülkede şimdi de Afganistan’da (Taliban döneminden söz ediliyor.) kurulan yeni İslami düzenlerin çoğu kez sembolü haline getirilen şey kadınların giysileri ve davranışlarıdır. Kadınlar, hareketlerin dayatmalarına karşı koyup onların belirledikleri giyim tarzına göre giyinmediklerinde ya da işe ve okula gitmeye devam ettiklerinde tehditlere ve fiziksel şiddet içeren saldırılara maruz kalırlar… Amaç kadınların ev içi konumuna bağımlılığının artırılması, kimliklerinin ve cinselliklerinin ‘eş ve annelik temel rolleriyle’ sınırlandırılarak kontrol edilmesidir.” 
Yaman bir çelişki
Türkiye’de de islamcı hareketlerin gelişmesi ve güçlenmesiyle ortaya çıkan bir “türban” sorunu var..
İslamcılıkla ilgisi olmayan bir çok kişi “türban”ı bir kişisel özgürlükler sorunu olarak görüyor. İslamcılar içinse “türban” kadının dini inancı gereği kullanmak zorunda olduğu bir giysi tamamlayıcısı.. 
Bu açıdan bakıldığında çözülmesi zor bir çelişki yaşıyoruz. Laikler, kadının toplumsal yaşamda erkeklerle eşit olarak yer alması gerektiğini savunurken “türban”ı bunu engelleyecek bir giysi olarak görüyorlar… Buna karşılık islamcılar için de türban, kadının toplumsal yaşama karışabilmesi için neredeyse vazgeçilmez şart olarak sunuluyor.. Hatta bunun İslamın modernleşmesinin bir sonucu olduğunu düşünenler de var.. 
Kadınların örtünmelerinin İslamın bir şartı gibi sunulmasının ardında aslında Ayesha M. İmam’ın vurguladığı gerçek yatıyor: Kadının rolünü evinin içiyle sınırlamak..
Evet, türban kişisel bir giyim tercihi olarak kişisel özgürlükler ile ilgili ama doğuracağı toplumsal sonuç kadının toplum içindeki varlığının kısıtlanmasından başka bir şey olmayacak gibi geliyor bana… 
DÜZELTME: Dünkü yazımızda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun tahsil edebildiği batık para, 1 katrilyon 763 milyon dolar olarak geçmişti. Bu rakamı, 1 katrilyon 763 milyar lira olarak düzeltir, özür dileriz.
