Türk piramidi, piramide benzemiyor
Dolar banknotun arka yüzünde sol taraftaki dairenin içinde yarım kalmış bir piramit resmi var. Piramidin tepesinde de parlayan bir göz..
Bu şekil, dolar banknotlarına Başkan Roosevelt tarafından 1935’teki ekonomik bunalım sırasında konuldu. Piramit ekonomik güç ve istikrarı, bitmemiş olması da zenginliğin durmadan artacağını simgeliyordu.
İç karartan bir tablo
Dün Doğan Haber Ajansı’nın Avrupa Birliği’nin ‘istatistik enstitüsü’ olarak tanımlayabileceğimiz Eurobarometer ve DİE verilerine dayanarak geçtiği bir haber bana doların arka yüzündeki bu resmi hatırlattı.
Haber, kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, Türkiye açısından yine pek parlak bir tablo çizmiyor.
İstatistiki verilere göre Türkiye’nin gelir piramidinin en altında yer alan yüzde onluk kesimin gayri safi milli hasıladan (GSMH) aldıkları pay sadece yüzde 1.8. Piramidin en tepesinde yer alan yüzde onluk kesimin payına düşen ise GSMH’nin yüzde 40.5’i…
Belçika, Almanya, İspanya, Avusturya, İngiltere gibi ülkelerde en fakir yüzde 10 GSMH’nin yüzde 3’ünü alıyor. Bu oran Danimarka’da yüzde 4.8, Fransa’da 3.5, Hollanda’da 4.
Ne ümit var ne de ‘pırıltı’
Avrupa Birliği ülkelerinde gelir piramidinin en tepesindeki yüzde 10’un GSMH’dan aldıkları pay ise yüzde 20 ile 26 arasında. AB üyeleri içinde Türkiye’ye en yakın ülke Portekiz ve bu ülkede tepedeki yüzde 10 gelirin yüzde 28’ini alıyor.
Açıkça ortaya çıkıyor ki Türkiye’de zenginler ile fakirler arasındaki uçurum giderek büyüyor ve bu hızla giderse orta sınıf tamamıyla yok olacak.
Başka bir deyişle bizim gelir piramidimiz, pek de piramide benzemiyor. Yarım da değil, üzerinde geleceğe umutla bakan pırıltılı bir göz de yok…
Bizim kuşak ‘maçı kaybetti’
Orta sınıf insanın hayalleri aslında çok basittir. Bir yıllık çalışması karşısında kısa da olsa düzgün bir tatil yapmayı, çocuklarını okutmayı, başını sokacağı düzgün bir evin sahibi olmayı, ayağını yerden kesecek bir otomobili düşler.
Bugün ülkemizde bu çok basit hayali bile kurmak giderek güçleşiyor. Özel sektörden sonra, kamu kesiminin de istihdam yaratma olanaklarının artık giderek yok olduğunu, mevcut istihdamı bile koruyamadığını düşünecek olursak bizim kuşağımızın ‘maçı kaybettiğini’ rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu durumda sorumuz şu olmalı: Türkiye daha kaç kuşağını feda edecek? Çocuklarımız, torunlarımız, onların çocukları da bizim yaşadığımız yenilmişlik duygusunu yaşayacaklar mı?
Yeni bir piramit inşa edebileceğimize, bu piramidin yüksekliğini arttırabileceğimize bizi kim inandıracak?
Buna inandığımız gün çektiğimiz her zorluğu unutup, geleceğe parlayan bir gözle bakabileceğiz.