Ders kitaplarında cinsiyet ayrımcılığı
Devlet Bakanı Kemal Derviş dün bir toplantıda kadınların Türk siyasetindeki yeriyle ilgili olarak ilginç tespitler yaptı. Bakanlar Kurulu’nun tümüyle erkek olduğuna dikkat çektikten sonra ‘bu tablonun, içini daralttığını’ söyledi.
Eminim ki yüzeysellik ve sığlık konusunda şampiyonluğu kimseye bırakmayan siyaset esnafının önemli bölümü Derviş’i söylediği bu sözler nedeniyle bugünden itibaren topa tutacak.
Oysa Derviş’in söylediği sözlerin ardında önemli gerçekler var. Türk siyasetinde yenilenme isteklerinin zirveye tırmandığı bu günlerde kadınların neden eskisine oranla siyasal ve toplumsal yaşamda mevzi kaybettiklerini bir kere daha düşünmeliyiz.
Kızlara ‘evcilik’ yeter!
Mimar Sinan Üniversitesi’nden Firdevs Gümüşoğlu’nun 10 yıllık çalışmalarının özeti, kadınlarımızı neden geri plana ittiğimizi gözler önüne seriyor.
Gümüşoğlu, 1928 yılından bugüne kadar yayımlanan 1478 ders kitabını taramış. Temel tespiti şu: Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların sistemli olarak toplumsal yaşamın her alanına yöneltilmeye çalışıldığı açıkça görülürken, bu durum 1945’ten itibaren değişmeye başlamış. Bu tarihten sonra kadınlar için ders kitaplarında öngörülen yaşam alanı evin içiyle sınırlı.
1928-1945 dönemi ders kitaplarında bilgi, kadın ile erkeğin ortaklaşa paylaştığı bir olgu. 1945 yılından sonra ise ders kitaplarındaki bilgi veren annenin yerini, hizmet eden anne alıyor.
1945’ten önceki ders kitaplarında (özellikle alfabelerde) daha çok grup oyunlarına yer veriliyor, cinsiyet rollerine gönderme yapılmıyor. 1945 sonrasında ise kız çocuklarına uygun görülen oyun sadece evcilik oyunu. Erkek çocuklar ise daha çok kitap okuyan, bilmece çözen, arabayla oynayan figürler olarak kitaplarda yer alıyor.
Kadına hokus pokus
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kitaplarda anneler vatanı ve medeniyeti öğrettikleri için seviliyorlar, 1945’ten sonra ise evde hizmet edip, çorap yamadıkları, yemek pişirdikleri için…
Fen bilgisi kitaplarında 1945’ten sonra kız çocuklar tamamen dışlanıyorlar. Eski kitaplarda deney yaparken görülen kız çocukları birden kayboluyorlar. 1945’ten sonraki fen kitaplarındaki deneylerin neredeyse tümü erkek çocuklar tarafından yapılırken gösteriliyor.
Bilinçaltı bir cinsel ayrımcılık ders kitaplarının tümüne sinmiş neredeyse. Kadın pazardan dönüyor, evdeki oğlan çocuğa “Ablan yerleri süpürdü mü?” diye soruyor. Erkek, küçücük bir çocuk dahi olsa denetleyici-onaylayıcı rolde gösterilirken, kadın ev içi hizmetlerle sınırlandırılmış bir alanda faaliyet gösteriyor. Çamaşır günü düzenliyor, kız çocuklar çamaşır yıkamayı öğreniyor vs…
Mevsim değişikliklerinde dışarıda yapılması gereken her işi erkekler yaparken, soba kurmak, badana yapmak dışındaki tüm ev işleri kadınlarca yapılıyor.
Esnaf dediğin erkek olur!
1935’teki bir okuma kitabında şöyle bir bölüm var: “Biz esnaf takımıyız, severiz işi / Çalışır yaşarız, erkekle dişi / Aramızda yoktur tembel bir kişi / Ulusun özüyüz biz, şansımız var.”
Bu dörtlük 1952’deki ders kitabında şu hale gelmiş: “Biz esnaf takımıyız, severiz işi / Çalışkan, gayretli birer er kişi…”
Cumhuriyet’i kuran kadrolar kadını ve erkeğiyle yepyeni bir ulus yaratma çabasına girmişlerdi. Ardından gelenlerin sistematik bir biçimde kadını toplum dışına itme çabaları içinde oldukları, ders kitaplarındaki bu cinsiyetçi zihniyette de açıkça görülüyor.
Bugün Derviş’in içini karartan tablonun sorumlusu, 1945’ten beri o tablonun bizzat içinde yer alanlardan başkaları değildir.