T am tahmin ettiğim gibi oldu. Türkiye’yi, Avrupa Birliği içinde görmek istemeyen Avrupalılar argo bir tabir olacak ama “fenersiz yakalandılar”… Çünkü bütün oyun planlarını Türkiye’nin gerekli yasal ilerlemeleri sağlayamayacağı üzerine kurmuşlardı.
TBMM’nin olağanüstü toplantısı sonucunda çıkardığı yasalar bu oyunu bozdu.
Avrupa’nın, Türkiye’nin Birlik üyeliği konusunda bütünsel bir tavrı olmadığını zaten biliyorduk.
Türkiye, bir yandan nüfusunun büyüklüğü ve öte yandan az gelişmiş ekonomisiyle Avrupa için hazmedilmesi zor bir lokma…
Kültürel ve dini farklılıklar da özellikle Avrupa’da bu dönemde yükselmekte olan sağcı kesim için üyeliği çok tartışılır kılan unsurlar…
Bu nedenlerle Türkiye’ye Aralık ayında tam üyelik görüşmeleri için bir tarih verilmemesi sürpriz olmamalı.
İşleri kolay olacaktı
Türkiye eğer Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne uyum için gerekli yasaları çıkarmamış olsaydı işleri çok kolay olacaktı.
Şimdi, altına imza attıkları anlaşmaları uygulamamak için başka gerekçeler bulmak zorunda kalacaklar. Sıkıntıları da esasen buradan kaynaklanıyor.
AB’nin çeşitli kademelerindeki sözcülerinin Türkiye’yi çıkardığı yasalar nedeniyle alkışlarken bir yandan da dillerinin altında bir başka bakla olduğunu hissettirmelerinin nedeni de bu…
Bu Türkiye için bir sorun yaratır mı?
Hiç kuşkusuz, yaratır.
Mualiflerin işine yarar
Bu tavır her şeyden önce Türkiye’deki AB muhaliflerinin işine yarayacaktır. Bu tavrı kullanarak, sağlanan domekratik ilerlemenin önünün tıkanması, uygulamanın aksatılması mümkün olabilecektir.
Öte yandan Türkiye’nin AB üyeliği ile birçok önemli sorununu çözebileceğine inananlar da ciddi bir hayal kırıklığına uğrayacaklar. Türkiye’nin hem demokratik, hem de ekonomik gelişmesinin AB içinde mümkün olabileceğine inananların sesi, eskisi kadar gür çıkamayacak. Bu da Türkiye için önemli bir handikap yaratacak…
Peki bu dünyanın sonu mu?
Hayır, değil..
Bizim tercihimiz
Türkiye, dünya demokratik sisteminin bir parçası olmak tercihini yıllar önce ortaya koymuştu.
Bugün atılan adımlar bu tercihten bir sapma olmayacağını, olamayacağını gösteriyor, her şeyden önce…
Yani Türkiye, başkaları istediği için değil, kendisi bunu tercih ettiği için tam demokratik, insan haklarına saygılı, ekonomisi gelişmiş bir ülke olmak iradesini bir kere daha ortaya koymuş bulunuyor…
Türkiye, AB üyesi olamasa bile, mevzuatını AB’ye uyumlu kıldığı için beklenen yabancı sermaye akışını gerçekleştirebilir.
Her şey güzel olacak
Herhangi bir şirket, Münih’te kuracağı işletmesini hangi hukuki çerçeve içinde yönetebilecekse, Türkiye’de de aynı hukuki çerçeve içinde yürüteceğini bilecektir.
Siyasi ve ekonomik yasal düzenini herhangi bir Avrupa ülkesi düzeyine çıkaran bir Türkiye, artık eskisi gibi belirsizliklerin hakim olmadığı, işlerin keyfi bürokratik engellerle tıkanamadığı, benzeri hukuki durumların hep aynı şekilde sonuçlanacağı bir ülke olarak, yabancı sermayenin ihtiyaç duyduğu güven ortamını yaratabilecektir.
AB tam üyelik görüşmeleri için bir tarih vermese bile, Türkiye artık kendine ve kendi gücüne güvenen bir demokratik ülke olarak yolunda yürüyebilir.