Seçim yarışına giren partilerin asli hedeflerinin iktidara gelmek olduğunu dikkate alacak olursak, dünkü seçimin tek galibinin AKP olduğunu söyleyebiliriz.
AKP, neredeyse 20 yıldır Türkiye’de görülmeyen bir seçim başarısını yakaladı. 
Bu Türkiye için bir şanstır.
Böylece koalisyonlar döneminin sonuna gelmiş oluyoruz. Artık, iktidarda bir siyasi parti olacak, programı belli olacak, parti disiplini sayesinde bu programını herhangi bir mazeretin arkasına saklanmasına gerek kalmadan uygulama olanağı bulacak. 
Başarısızlıkların koalisyon ortaklarına yıkılması söz konusu olmayacak. Başarı da, başarısızlık da bir tek partiye ait olacak.
Dilerim AKP bu şansı iyi kullanabilir.
Başarı gibi görünse de… 
Seçimin ikinci büyük partisi CHP. Bir önceki seçimde barajın altında kalmış bir partinin ikinci parti olarak çıkmış olması bazı kişilere ve özellikle de CHP yönetimine bir “başarı” gibi gelebilir.
Ancak kişisel görüşüm bunun bir başarı olmayacağı yolunda. 
Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşanırken, parlamento dışında muhalefet yapma olanaklarına sahip olan bir partinin, Derviş gibi bir seçim kozunu da bünyesine kattıktan sonra seçimin birinci partisi çıkamamış olması benim sözlüğümde sadece “başarısızlık” olarak nitelenebilir. 
Önümüzdeki dönemde CHP içinde bunun muhasebesinin yapılacağını da göreceğiz.
Bir ‘kavga’ bitti
Türkiye dünden itibaren çok önemli bir “kavga”dan da kurtulmuş oluyor. Tansu Çiller – Mesut Yılmaz kavgasından söz ediyorum. 
İki partinin de baraj altında kalmış olması ve tartışmasız bir mağlubiyetle sandıktan çıkamamış olmaları hem Yılmaz’ın, hem de Çiller’in siyaset sahnesinden çekilmeleri sonucunu yaratabilir ki bu merkez sağ siyasi çizgide yeni bir oluşum için önemli bir fırsattır. 
Elbette, Çiller ve Yılmaz’ın, önlerindeki Deniz Baykal örneğini deneme istekleri olacaktır. Partilerinin buna izin verip vermeyeceklerini ancak zaman gösterecek.
Her şeyin bedeli var!
Öteki mağlup Devlet Bahçeli, bu erken seçimin sorumlusu olarak çok daha büyük bir fatura ödeyeceğini, liderliği ilk kurultayda bırakacağını açıklayarak ortaya koydu. 
Büyük bir siyasi acemilikle ekonomik programın iyi sonuçlarının alınmasını beklemeyerek erken seçim için tarih dayatmasının bedelini kendisiyle birlikte öteki ortakları da ödemiş oldu.
Seçime iki gün kala Milliyet’e bir yıl içinde siyaseti bırakacağını açıklayan Bülent Ecevit ve partisinin daha iyi bir sonuç alabilmesine zaten olanak yoktu. İsmail Cem’in de CHP’nin birleşme çağrılarına kayıtsız kalmış olmasının nasıl bir siyasi öngörüsüzlük olduğu da dünkü seçimin bize öğrettiği derslerden birisi.. 
Kişisel olarak her seçimin ülkeye yeni bir moral ve umut verdiğini düşünüyorum. Seçim sonucunda ortaya çıkan yeni iktidarın bu umut ikliminden yararlanarak, acele etmeden ama kararlı bir şekilde olanakları ekonomiyi iyileştirmek için kullanması gerekiyor. 
Tüm Türkiye’nin meclisi
Seçim sonucunda neredeyse yüzde 45’e yakın bir oyun parlamentoda temsil edilemiyor olmasının yaratacağı meşruiyet tartışmalarını ise ciddiye almıyorum.
Bunun olacağı da bir sürpriz değildi. Daha önce MHP, CHP ve HADEP gibi partiler TBMM dışında kaldıklarında ne kadar bir meşruiyet sorunuyla karşılaştıysak bu kez de öyle olacak. 
Kuralları çok önceden belirlenmiş bir seçim yapıldı ve sonuçlarına herkesin saygılı olması gerekiyor. Seçilen TBMM sadece o partilere oy veren yüzde 55’in değil, tüm Türkiye’nin meclisidir…
