MİLLİYET

Türkler için İspanya dersleri..

  Pazar günü yapılan seçimlerden İspanya’nın yeni Başbakanı olarak çıkan Jose Luis Rodriguez Zapatero’nun fotoğraflarına bakarken insanın Türk siyasetinin ünlü kişiliklerini düşünmemesi mümkün değil.

Ecevit’i, Baykal’ı, Demirel’i, Erbakan’ı…
Önümdeki fotoğrafta güleç yüzlü çok genç bir adam var..
Doğum tarihi 4 Ağustos 1960..
Aznar karşısında 2000 yılında yıkıcı bir seçim mağlubiyetine uğrayan sosyalist partinin genel başkanı olmuş ve bu girdiği ilk genel seçim..
Zapatero, partisinin reformcu ve modernist kanadı olan “Nueva via”ya mensup bir politikacı.. Bir bakıma Tony Blair’e de benziyor..
İspanya siyasetindeki bu yeni değişimin Avrupa sosyalist hareketleri ve genel olarak sol düşünce üzerinde yaratacağı olası etkileri tartışmak değil niyetim.
Dikkatinizi çekmek istediğim şey bir ülkede siyasetin kendini yenileme yeteneğinin o ülkenin kaderi üzerinde ne kadar etkili olabileceği..

Adım adım zirveye
Zapatero, İspanya iç savaşı sırasında Franco’cu paramiliterler tarafından öldürülen bir dedenin torunu.. İspanya sosyalist hareketine bu yakınlığı 18 yaşında PSOE’ye üye olmasına da yol açmış.
26 yaşında İspanya tarihinin en genç milletvekili olarak parlamentoya seçilmiş.
43 yaşında geldiği yer ise İspanya Başbakanlığı..
Görüldüğü gibi bizde zannedildiğinin aksine “genç siyasetçi” öyle bir günde verilen bir kararla olunmuyor..
Politik hareket içinde ilk gençlik günlerinden itibaren pişmek, değişik kademelerde görev almak, yeteneklerini ve bilgisini göstermek, siyaset yapma yeteneğini ve görgüsünü geliştirmek de gerekiyor.
Ve bütün bunlar da yetmiyor elbette.. Parti içi demokrasi kurallarının işlemesi, tabandan yukarıya doğru bir seçim ve görev alma sürecinin tüm parti üyelerine açık olması gerekiyor.
Bizde pek rastlanmayan durum bu..

Karizmaya tapınma
Siyasette yükselmeyi sadece parti liderine koşulsuz sadakat kuralına bağlayan Türk siyasal sistemi bu nedenle yeni liderler çıkaramıyor. Bu nedenle siyasette yeni yüzler görmek mümkün olmuyor, arada bir ortaya çıkıp parlayanlar ise parti içi iktidarı elinde tutan bir oligarşi tarafından kısa sürede parti dışına itilebiliyor.
Bugün Türkiye’nin en büyük iki partisi AKP ve CHP’nin tüzüklerini iyi okuyanlar benzeri bir gelişme sürecinin burada neden olamayacağını da gayet iyi göreceklerdir..
Bir de “karizma” sorunu var tabii.. Sadece bizi değil tüm “doğu” toplumlarını esir alan karizma tutkusu..
Genç siyasetçilerin önünü tıkayan önemli bir faktör bu..
Bizim gibi toplumlarda partilerin başına “karizmatik” olmayanlar geçemiyorlar bir türlü.. Toplum, aslında lidere kendi atfettiği karizmaya öyle bir tapıyor ki sonunda herkes bunu tartışılmaz bir gerçek olarak kabul ediyor.
Arada bir ortaya çıkan genç siyasetçilerin kısa süre sonra “karizması bile yok” denilerek bir kenara atılıvermeleri en çok da karizması olduğu varsayılan eski liderlere yarıyor..
Bugüne kadar hep “karizmatik” liderler tarafından yönetildik.. Ortaya çıkan sonuç hangimizi mutlu ediyor, bilmiyorum.
Bir de ilk seçildiğinde “hiç karizmatik değil” diye küçümsenen Aznar’ın İspanya’yı getirdiği noktaya bakın.. 8 yılda milli gelirde yaratılan yüzde 32 büyüme, işsizlik oranında yüzde 10 azalma! İspanya’da sadece geçen yıl 1.4 milyon adet otomobil satıldığını duymuş muydunuz?
Bir ülkenin demokrasi içinde kalkınabilmesi için her şeyden önce “siyaset yapma düzeninin” demokratik olması gerekiyor..
Bu da İspanya seçiminden bir kez daha öğrenmemiz gereken bir ders olarak önümüzde duruyor..