MİLLİYET

Ulusal gururdan söz edebilmek için…

 Temmuz ayının ilk günü, beş İsrailli genç dağcı Kaçkarlar’a tırmanışa geçti.
Geçtiğimiz cumartesi günü dağcıların 3 bin 500 metre yükseklikte kurduğu kampta, gençlerden birisi hastalandı.

Dağcılar telefonla İsrail’in Ankara’daki büyükelçiliğini arayarak yardım istediler.
Büyükelçiliğin girişimleri sonucunda Erzincan’daki 3. Ordu Karargâhı’ndan havalanan bir askeri helikopter, hastalanan Maya Goldman isimli genç kızı ve bir arkadaşını kamp yerinden alarak Trabzon’a götürdü.
Trabzon’da bir ambulans uçak bekletiliyordu. O uçak Maya’yı alarak Ankara’ya getirdi.
Ankara’da da her şey hazırlanmıştı. Genç kız ambulansla bir özel hastaneye götürüldü, tedavisine başlandı ve yaşamı kurtarıldı…
Maya, hasta yatağında “Kendimi İsrail’deki kadar özgür ve rahat hissettim” dedi.

‘Ülkemde gibi hissettim’
Geçenlerde bir Amerikan vatandaşı da İstanbul’da “hasta ruhlu bir kişinin” saldırısına uğradı ve yaralandı.
Amerikan Konsolosluğu’ndan bir görevli çok geçmeden olay yerine geldi. Vatandaşını hastaneye götürüp tedavi ettirdi ve sonra havaalanına kadar götürüp uçağına binene kadar da yanından ayrılmadı.
Eğer saldırıya uğrayan bu Amerikalı turistle konuşma olanağı bulmuş olsaydık aynı şeyi duyacaktık: “Kendimi Amerika’daki gibi rahat ve güven içinde hissettim.”

Bizim elçilik aransa..
Bir an için benzeri bir olayın bir Türk gencinin başına, dünyanın herhangi bir yerinde geldiğini düşündüm.
Büyük olasılıkla şöyle bir tablo çıkardı karşımıza:
Büyükelçilikte telefona bakan görevli, cumartesi nedeniyle yetkili kişilerin hafta sonu tatilinde olduklarını, pazartesi günü aramaları gerektiğini söyleyecekti..
Pazartesi günü telefona çıkan görevliyi aşıp Büyükelçi’ye ulaşmak çok büyük ihtimalle mümkün olamayacaktı. Ulaşıldığında da ya iş işten geçmiş olacak ya da telefona çıkan dördüncü dereceden bir görevli “İmkânlarımız kısıtlı, kendi olanaklarınızla hastayı buraya getirmeye çalışın” yanıtını verecekti..

Devlet vatandaşla mesafeli
Bulundukları ülkede fedakârca çalışan, oralardaki Türk vatandaşlarına yardım elini uzatmaktan çekinmeyen diplomatlarımız da olduğunu elbette biliyorum. Ve onları tenzih ediyorum.
Ama yurtdışındayken beklenmedik bir sorunla karşılaşan Türklerden, büyükelçilik ve konsolosluklarımızın ilgisizlikleri üzerine o kadar çok öykü dinledim ki…
Bence sorun diplomatlarımızın kişisel ilgisizliklerinden daha çok devletimizin vatandaşına karşı ilgisizliğinden, mesafeli duruşundan kaynaklanıyor.

Fedakârlık şart
Bir devleti, gerçek bir devlet yapan şeylerden birinin, dünyanın neresinde olursa olsun başı derde girmiş bir vatandaşı için gereken her türlü fedakârlığı göstermesi olduğunu düşünüyorum..
Yurtdışındaki vatandaşlarının hakları konusunda titizlik göstermeyen bir devletin, öteki devletler tarafından da ciddiye alınmayacağına inanıyorum.

Haksızlığın hepsi bir
Süleymaniye’de askerlerimizin başına gelen haydutluğun, ulusal gururumuzu tamiri çok zor bir şekilde kırdığını hepimiz biliyoruz.
Ama şunu da unutmamalıyız: Yurtdışındaki herhangi bir vatandaşımızın başına gelecek benzer haksızlıklar da ulusal gururumuzu aynı şekilde kırıyor olmalı..
Böyle haksızlıklarla karşılaşan tüm vatandaşlarımızın ıstıraplarını kendi vicdanlarımızda hissetmeyi başaracağımız güne kadar “ulusal gurur”dan söz etmeye çok fazla da hakkımız olmayacağını düşünüyorum.