MİLLİYET

Ve "erkek kuş" pijamasını giyip maç seyreder!

 İşte bu güneşli pazar sabahı güzel bir kahvaltıya otururken evlerin bir çoğunda “havayı gerecek” bir konu..
Biliyorum, birçok erkek arkadaşım biraz sonra telefona sarılıp beni arayacak.
“Memlekette bu kadar sorun varken bula bula bunu mu buldun yazacak?” itirazları seslendirilecek.

Ama ne yapalım ki, bazen birçok kişinin hoşuna gitmeyecek konuları da yazmak gerekiyor.
Geçenlerde yazdığım bir yazıda, “yuvayı yapma görevinin dişi kuşlara” verildiğini anlatan atasözüne de bir gönderme yapmıştım.
Birçok kadın okuyucunun bu konuda ciddi yakınmaları var.
Bir hanım okuyucum “yuvayı dişi kuş yapar” önermesinin genel bir doğru olarak kabul edilmesinin, evlerdeki kadın – erkek ilişkilerini bir tür “tek kale maç”a döndürdüğünü yazdı bana.
Kadınların kalede oynadığı, erkeklerin ise sürekli gol attığı bir maç..

‘Bu ne biçim sofra?’
Bir üniversite hastanesinde doktor olan bir başka hanım okuyucum da başından geçen bir olayı anlatıyor, e-postasında:
“Uzman doktorum, eşim de uzman doktor. Eşim toplumsal konularla da ilgili, medyada görüşlerine değer verilen bir aydın.. Geçen akşam yorgun bir şekilde hastaneden çıkıp eve gittim. Bu arada çocuğumu okuldan aldım, onunla biraz vakit geçirdim. Bir evde her zaman olan işleri yaptım. Markete gidip eşimin yemek zevkine uygun yemekler pişirmek için alışveriş yapmaya vaktim kalmadı. Evdeki mevcut malzemeler ile krep yapmayı düşündüm. Çocuğum için besleyici, eşimin de sevdiği bir yemek.. Bu arada eşim de eve gelmişti. Ben jet hızıyla mutfaktaki işlerimi (çay demlemek, sofrayı kurmak, krepi hazırlamak gibi) yapmaya çalışırken ev halkından hiçbirinin herhangi bir yardım girişimi olmadı. Sofraya buyur ettiğim eşimin, masaya çay bardaklarının konulmamış olduğunu görmesinin ardından da, “Bu ne biçim sofra hazırlamak? Bu ne biçim akşam yemeği?” şeklinde fırça yedim. Üstelik bütün gün ne yaptığım sorusuna da maruz kaldım. İşte böyle Mehmet Bey. Türkiyeli erkek okusa da, eğitimin en üst basamaklarına geçse de kafasındaki kadın-erkek rolleri değişmiyor.”

Her kadın için aynı
Evet ne yazık ki, doktor hanım son derece haklı. Sadece kendi özel durumuna ilişkin değil haklılığı.. Bu genel bir davranış biçimi ve Türkiye’de çalışan her kadının “hayatının gerçeği”..
Çiftlerin eğitimli ya da eğitimsiz olmalarından, zengin ya da fakir olmalarından tümüyle bağımsız bir durum. Bu, Türkiye’de evlilik kurumu içinde kadının rolünün nasıl görüldüğünün bir sonucu.

Cinsel ayrımcılık
Bu en genel tanımıyla bir cinsel ayrımcılık aslında.
Kadının esas işini ve görevini evinin sınırları içinde tarif eden, ona her şeyden önce annelik ve eşlik görevlerini yükleyen bir anlayış.
Kadının okumuş olması ya da bütün gününü bir işte çalışarak geçiriyor olması da durumu değiştirmeye yetmiyor.
Aynı işyerinde çalışıp aynı işleri yapan çiftlerden kadın olanı eve gelince ütü, çamaşır, bulaşık, yemek, çocuk bakımı ile uğraşmaya başlarken, erkek olanı pijamalarını giyip televizyonun başına kuruluyor ya da gazetesini, kitabını okuyor.. Hatta erkeğin eve gelmeden önce bir süre dışarıda “arkadaşlarıyla takılması” bile normal karşılanıyor. Ama aynısını yapmayı kadın aklından dahi geçiremiyor..

‘Hayatı böyle mi olmalı?’
Biliyorum ki, şimdi bu yazıyı “Haydi beyler, eşlerinize biraz yardım edin” diye bitirsem kimsenin umurunda bile olmayacak.
Ama şunu deneyebiliriz belki:
Eşiniz mutfakta çalışırken, salonda oynayan kız çocuğunuza bir bakın.. Çocuğunuz kız olmayabilir ama bir yakınınızın evinde, canınız kadar sevdiğiniz bir kız çocuğu mutlaka vardır. Onu gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Onlar için hayalini kurduğunuz hayat, böyle bir hayat mı olmalı?