Başlığı Charles Bukowski’nin “Siz Aşk Nedir Bilmezsiniz” isimli şiirindeki bir dizeden “esinlendim”..
Kaynak da gösterdiğime göre “intihal” ya da “kopyacılık”la suçlanmayacağım.
Şöyle bir bölümü var şiirin:
“Ve Bukowski derim, sen şanslı bir adamsın / Bukowski bu belaların hepsini atlattın / Ve sen şanslı bir adamsın / Ve mavi duman yayılır masamın üstüne / Ve pencereden dışarı Delengpre Caddesi’ne bakarım / Ve derin nefes alır ve yazmaya başlarım / Bukowski işte yaşam budur derim kendi kendime..”
Çok nedenim vardı
“Megalomani”yle suçlanmak istemem ama ne yapayım ki ben de böyle yazarım, Bukowski gibi..
Masamın üzerine, yazı yazmaya başlarken yaktığım sigaradan mavi bir duman yayılır.. Odamın penceresinden Bağcılar’ın çoğu gri sıvasıyla kalmış, tepeleri demir filizli evlerine bakarım.. Ve derin bir nefes alırım, sonra da çayımdan bir yudum!
Kendimi şanslı hissetmem için o kadar çok nedenim var ki aslında..
Dünyanın -bence- en güzel kadınlarına âşık oldum hep.. Sevildiğimi hissettirdiler bana.. Minicik sesleriyle her “Mehmet” deyişlerinde içim titredi heyecandan..
Dünyanın -bence- en iyi mesleğine girdim, kararlı bir giriş miydi derseniz, evet öyleydi..
Başarmanın gururlu sevincini duydum hep, tiraj raporlarına korkmadan baktım..
Babamın öğrettiği…
Ve şimdi bir Babalar Günü’nün arifesinde kendimi yine öyle hissediyorum.
Bu “Babalar Günü”ne hiç ısınamadım aslında.
Nedeni, “sonradan icat edilmiş olması” sanırım: Madem “anneler”in günü var, “sevgililerin” günü var, bir de “babaların” olsun diye..
Bu konuda yalnız olmadığımı da görüyorum, her Babalar Gününde..
“Anneler Günü” kadar coşkulu görünmez gözüme.
Ama yine de “Babalar Günü” geldiğinde kendime böyle derim: Sen şanslı bir adamsın!
Rahmetli babamı görmeyeli kaç gün oldu, saymadım, bilmiyorum..
Onu kaybettiğim günden beri gözümün önündeki hayali, giderek daha az görüntüye indirgeniyor sanki..
Mardin’deki inşaatı bırakıp saatlerce aralıksız otomobil kullanarak sabahın erken saatinde Ankara’daki evimize girdiği anı hatırlarım en çok.
O uzun yolculuklara katlanmasının tek nedeni kardeşlerimle beni maça götürmekti. Ne zaman Fenerbahçe Ankara deplasmanına gelse tekrarlanan bir durumdu bu..
Bize kendimize güvenmeyi öğretti en çok da..
Bugünkü kendimi beğenmişliğimin gerisinde de o olmalı. Bu kadarını bekliyor muydu benden bilmiyorum ama…
Bize geniş yollar açtı
Bir Fransız atasözü şöyle diyor: Babanın geçtiği yollardan, çocuk daha kolay geçer!
Bana açtığı yollar o kadar genişti ki, kaza yapmadan buraya kadar gelebildim işte..
Babamı hatırlar ve böyle derim: Mehmet, sen şanslı bir adamsın.. Herkesin babası elbette iyidir bunu biliyorum, ama benim babam gerçekten çok özel bir insandı, bunu da biliyorum artık..
17 yıldır, bana da “baba” diyen birisi var hayatımda.
Amerikan Hastanesi’nin doğum raporunda “3 kilo 550 gram ağırlığında bir kız çocuğu” yazıyordu.
İyi ki o yıllarda kucağımdan hiç indirmemişim onu diye düşünüyorum, şimdi kucağıma almaya kalksam çığlık atıyor: “Baba, belin çıkacak!”
O kıvırcık saçlı minicik kızın büyüdüğünü, sadece kendi gücüne güvendiğini ve yaşamın parayla ölçülmeyen değerlerine daha çok bağlı olduğunu görüyorum şimdi..
Gece eve geç geldiğimde odasına sessizce girip nefes alışverişlerini dinliyorum. Bir melek gibi uyurken alnına küçük bir öpücük konduruyorum ve şöyle diyorum kendi kendime: Mehmet, sen şanslı bir adamsın!
