Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya’nın, “sağlık sorunları” nedeniyle ayrıldığı görevine dönüşünün ardından Büyük Genel Kurul’u toplaması ve bir bildiri yayımlamasını “yargının muhtırası” olarak görenler var.
“Muhtıra” benzetmesi, sanırım bildirinin “Bir gün elimize düşersiniz” yollu içeriğinden kaynaklanıyor.
Ben bu kadar sert bir yorum yapmıyorum.
Bunu bir muhtıra olarak görmüyorum, çünkü Yargıtay üyelerinin kurumun yıpratılması sonucunu doğuracak her türlü eylem ve girişim karşısında en az bizler kadar hassas olduklarını biliyorum.
Ancak bildiriyi bazı yönleriyle eksik buluyorum.
Ve bu eksiklikler nedeniyle “Yargıtay’ın yıpratılması”na karşı verilen mücadelenin zarar göreceğini düşünüyorum.
Bu maddeler eklenmeliydi
Bildiriyi kaleme alan heyette ben olsaydım şu 5 maddenin de bildiriye eklenmesinin yararlı olduğunu savunur ve arkadaşlarımı ikna etmeye çalışırdım:
1 – Bazı Yargıtay üyelerinin avukat olan yakınları aracılığıyla sürmekte olan bazı davaları etkileme girişimi içinde oldukları, kamuoyunun malumudur.
Nitekim, konuyla ilgili olarak sürmekte olan davalarda ifade veren 4 ayrı mahkeme yargıcı, bu tür bir baskının yapıldığına ifadelerinde yer vermiş bulunuyor.
Yargıtay Büyük Genel Kurulu üyeleri olarak bizler, bu konuyla ilgili yargılamanın adil bir şekilde yürütüleceğine söz veriyoruz. Söz konusu kişilerin Yargıtay üyeleri olmaları, ne davanın sürmekte olan sürecinde ne de temyiz aşamasında belirleyici olacaktır.
2 – Yargıtay Başkanı ve üyeleri, sıfatları ne olursa olsun hiç kimseyle sürmekte olan yargılamalarla ilgili görüşmezler, davanın seyri ile ilgili bilgi vermezler. Bu açıdan bilgi isteyenin MİT görevlisi olması ile inşaat müteahhidi olması arasında hiçbir fark gözetmezler. Özel ilişkileri nedeniyle tanımak zorunda kaldıkları kişilerle sürmekte olan davaları konuşmazlar, bununla ilgili yorum da yapmazlar.
3 – Yargı da bir demokrasinin diğer kurumları gibi dokunulmaz ve eleştirilmez değildir. Halk adına yargı yetkisini kullanan organların halk adına denetlenmesi, tüm demokrasilerde olduğu gibi özgür basının görevleri arasındadır.. Basının bu görevini ciddiyet ve sorumluluk duygusu içinde devam ettirmesi en büyük dileğimizdir.
4 – Savcılıklar ve mahkemelerin izniyle kaydedilip deşifre edilmiş telefon görüşmelerinin tarafı oldukları anlaşılan bazı yargı mensuplarının, soruşturmalar tamamlanana kadar bu görevlerinden izinli sayılmaları için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na gerekli başvuru yapılmıştır. Aynı durum Yargıtay mensupları ile ilgili olarak da geçerlidir.
5 – Yargıtay Büyük Genel Kurulu, Yargıtay’ın saygınlığının korunması ile ilgili olarak hassasiyet gösteren Türk kamuoyuna teşekkür eder.
Temel fıkrası gibi
Zaten böyle bir olaya ancak Türkiye’de rastlanabilirdi. Nasrettin Hoca ve Temel de bu verimli topraklarda yetişmedi mi?
Geçen gün hastalığın verdiği can sıkıntısı içinde gazeteleri köşe bucak okumaya çalışırken bir haber gördüm.
Toplumsal Düşünce Derneği Başkanı Fethi Bolayır’ın savcılığa yaptığı suç duyurusu ile ilgili bir haberdi bu..
Bolayır, İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve son günlerde çok tartışılan “azınlıklar” raporunun yazarı Baskın Oran’ı savcılığa şikâyet etmiş, cezalandırılmalarını istemiş!
Oran ve Kaboğlu’nun cezalandırılmaları isteniyor, çünkü Fethi Bey onların düşüncelerini ve bu düşüncelerini yansıttıkları raporlarını beğenmemiş..
Suç duyurusunu yapan kişi, “Toplumsal Düşünce Derneği Başkanı”..
Adında “düşünce” olan derneğin başkanı, düşüncelerini beğenmediği insanların cezalandırılmasını istiyor, bunu iş ediniyor, savcılığa başvuruyor..
Bize de “Temel”in kulaklarını çınlatmak kalıyor!
