Gazetecilik yaşamım boyunca bilim adamlarından sanatçılara, şarkıcılardan politikacılara kadar dünyaca ünlü birçok kişi ile tanışma olanağı buldum. Bir bölümüne sırf gazeteci olduğum için “katlandığımı” söyleyebilirim. Bazılarıyla tanışmak, ellerini sıkmak, bir iki nezaket cümlesinin ötesine geçmese bile ayaküstü sohbet etmek ise bana hep bu mesleği seçmiş olmakla ne kadar şanslı bir insan olduğumu düşündürttü.
Geçen akşam da böyle şanslı olduğumu düşündüğüm bir “tanışma yemeği”ndeydim. Frankfurt Okulu’nun yaşayan en önde gelen temsilcisi, büyük filozof Jügen Habermas ile…
Yemek öncesi kısa sohbetimizde büyük adamların neden “büyük adam” olduklarını anlamama yardım eden birçok ipucu vardı.. Alçakgönüllülük, edinilen bilgiyi adeta her hücresine sindirmiş olmak, anlatmak istediği konuyu en bilgisiz insanın bile anlayabileceği açıklıkla ortaya koyacak bir zihni berraklık… 
Ufuklar açan felsefeci
Yemek öncesindeki sohbette Hasan Bülent Kahraman, Habermas’a şunu sordu: “Bütün önemli felsefe kitaplarında adınız geçiyor… Sizi referans göstermeden felsefi bir konuyu tartışmak artık neredeyse imkansız.. Jürgen Habermas olmak nasıl bir duygu?” 
Habermas’ın yanıtı şöyle oldu: “Siz sanıyorum hep benim lehimde olan yazıları okumuşsunuz. Oysa en az onlar kadar beni eleştiren, kıyasıya yargılayan birçok eser var. Onları okumuş olsaydınız bazen ne gibi duygular içinde bunaldığımı da anlardınız.” 
Habermas, Ankara’da iki, İstanbul’da bir konuşma yaptı. Konuşmalarından birisi “Liberal Demokrasinin Üç Biçimi” adını taşıyordu ve bu konuşmanın tam metni 30 Nisan ve 1 Mayıs tarihlerinde iki bölüm olarak Radikal’de yayımlandı. Merak eden okuyucular ” www.radikal.com.tr” adresinden bu metni okuyabilirler.
Bu konuşma, uzun süredir tartıştığımız ve bir türlü ortak yargıya ulaşamadığımız türban ve Kürtçe konularında düşünenler için ilginç ufuklar açabilir. 
İhtiyaç hak yaratır
Küçük bir bölümü birlikte okuyalım: “Anayasa’yı yapan meclis, bir takım riskler gördüğünde her şeyden önce güvenlik konusunda kararlar verebilir. Ne zaman uygun çevre koşulları kendi çıkarlarımızı görmemize izin verir, ancak o zaman kişisel ve siyasal yaşamımızı koruyan haklara ihtiyacımız olduğu açık hale gelir.” 
“Örneğin sözleşme yapmak, mülk edinmek, dernek kurmak, düşüncelerini ifade etmek, bir dinin gereklerini yerine getirmek gibi aşina olduğumuz haklar böyle ortaya çıktı. Yeni koşullar, yeni kurallar ister. Ulusal azınlıkların farklı diller konuşması ve halkın çoğunluğundan farklı gelenekleri olması gibi… Kültürel çoğunluğun çıkardığı çatışmalar yalnız pragmatik değil, yenilikçi yasal çözümler de isteyen düzenlemelere ihtiyaç yaratır. Örneğin ulusal bir azınlığın ayrılma isteğini anlamsız kılan, kültürel hakların tanınması gibi bir düzenlemeye…” 
Habermas bir soru üzerine Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini de desteklediğini söyledi. İlk bakışta “kişisel bir destek” gibi görünse de Avrupa’nın birçok düşünce merkezinde olumlu etkiler yaratacak, Türkiye’nin çok işine yarayacak bir yanıt olarak görüyorum bunu… 
Habermas’ın, Türkiye’ye gelip konferanslar vermesini sağlayan Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne ve Türkiye Felsefe Kurumu’na bu ülkenin düşünen insanları eminim şükran duyuyorlar…
