Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yunanlılar Müslüman olsaydı Türkler gibi olurlardı derken..

 Masalardan yükselen kesif bir sigara dumanı, dev sahneyi çevreleyen spot ışıklarının altında şarkı söyleyen iki kadının etrafında sanki bir sis tabakası yaratmış gibi..
Çocukluğumun büyük sinema salonlarını andıran “müzikhol”de binden fazla insan var..
Parlayıp sönen sigara ışıklarının yarattığı ateşböcekleri sürüsünün kalabalıklığına bakınca en azından üçte ikisinin elinde bir sigara yanmakta olduğunu da fark ediyorsunuz.

Salondan yükselen duman, şarkı söylemeye çalışan kadınları dünyanın en çılgın “pasif sigara içicileri” haline getirmiş durumda.
İrlanda “pub”larında, İngiliz futbol statlarında bile sigara içilmesi yasaklanırken Atina, bir “tütün cenneti” sanki..
Oralar da Avrupa sayılıyor, burası da…

49’uma girerken..
Üçüncü kez düzenlenen Türk-Yunan Gazeteciler Konferansı için Atina’dayım.
UNESCO’nun düzenlediğiyle beraber bu benim katıldığım dördüncü Türk-Yunan gazetecileri konferansı.
Ve her seferinde aynı şeyi düşünüyorum: Ne kadar da çok birbirimize benziyoruz!
Dev müzikholde “kongre eğleniyor”.. Sahnede Haris Aleksiyu ve Elefteria Arvenataki var..
Yunan müziğinin yaşayan efsanesi Aleksiyu’yu Sezen Aksu şarkılarından ve birlikte verdikleri konserlerden tanıyoruz..
İzmir kökenli bir ailenin kızı Haris.
Artık orta yaşı da geride bırakmış, yüzündeki çizgilerden bu kolayca anlaşılıyor. Ama sahnede öyle bir duruşu var ki… İnsana kadınların her yaşta çok çekici olabileceklerini bir kez daha hatırlatıyor..
Çoğunun Türkçesini bildiğimiz şarkıları onunla birlikte söylüyoruz.
49. yaşıma Haris Aleksiyu’yu dinleyerek giriyorum, bakalım 50’ye girerken nerede olacağım?

Şimdi tereddütteyim
Türk ve Yunan gazetecileri arasında işbirliğini geliştirmek ve böylece iki ülke insanlarının birbirlerini doğru anlamalarını sağlayarak barışa bir yol açmak fikri, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi ile eski Basın Yayın Genel Müdürü Aydın Sezin’e ait.
Ve her toplantı bir öncekinden daha yararlı oluyor.
İlk toplantıda birbirine kuşkuyla bakan gazetecilerin giderek arkadaş oldukları, birbirlerine ilk isimleriyle hitap etmeye başlamış olmalarından da kolayca anlaşılıyor.
Anne-babası Yunanistan’dan “mübadele” ile Ayvalık’a gelmiş Türk gazeteci Şahin Alpay ile ailesi, Çeşme’den Atina’ya göç etmiş Ta Nea Genel Yayın Müdürü Pandelis Kapsis’in öyküleri, iki ülke insanlarının neden bir arada olmaları gerektiğini gösteren canlı bir örnek olarak salonda yan yana duruyor..
Paris’teki ilk gazeteciler buluşmasında söylediğim “Yunanlılar Müslüman olsaydı Türkler gibi olurlardı. Biz Hıristiyan olsaydık, Yunanlı gibi olurduk” sözlerimin nasıl bir tepkiyle karşılandığını hatırlıyorum.
Şimdi benzeri şeyleri Yunanlı gazeteciler de söylüyorlar ama bu kez “tereddütlü” olan benim.

Uzo beyazlığında…
Avrupa Birliği süreci, Kıbrıs sorununun bir türlü çözülememiş olması tereddüdümün ana nedeni.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiyi zehirleyen en önemli etkenin Kıbrıs olduğunu düşünüyorum.
Ege ve öteki sorunları çözebilmemiz, ortak bir noktada buluşabilmemiz daha kolay görünüyor bana..
Ancak Kıbrıslı Rumların Papadopulos’un ardına takılıp bir maceraya doğru sürüklenmekte ısrar etmeleri, yakında Türk-Yunan ilişkilerini de bozma potansiyeli taşıyor.
Kıbrıslı Rumlarda olumlu bir gelişme olmazsa, çok yakında AB ile başlayacak görüşmelerde ortaya çıkacak “veto” olasılıkları Türk-Yunan ilişkilerini de sarsabilir, yeni yeni oluşmaya başlayan güven ortamını yerle bir edebilir.
Bu düşünceler kafamın içinden geçerken ve dışarıda parlak bir güneş varken, bir salona tıkılıp “Biz sizi seviyoruz, hayır asıl biz sizi seviyoruz” konuşmalarını dinlemek içimi daraltıyor.
Kendimi dışarı atıyorum..
“Kapetan Andreas Zembo” diye bir şarkı geliyor civardaki bir kafeden..
Çok eski yıllardan hatırladığım bir “ada” şarkısı.. Kalamarlardan, karideslerden söz ediyor.
Bir kadeh uzo söylüyorum kendime..
Buzlu beyazlığına bakıp hayallere dalıyorum!