Aşk yolunu bulur!
Gazetelerde siz de okudunuz mu bilmiyorum. Amerika’da Miami’de Sweatwaker kasabasında büyük bir dram yaşandı.
Meksika göçmeni bir ailenin 14 yaşındaki erkek çocuğu Christian ile Nikaragualı göçmen bir ailenin 13 yaşındaki sevgilisi Maryling elele ölüme gittiler.
Olay sanki çok eski bir öykünün karbon kağıtlı kopyası gibiydi.
Romeo ve Jülyet gibi uzak diyarların öykülerine gitmemize gerek yok. Leyla ve Mecnunu, Kerem ile Aslı’yı hatırlayın yeter!
İki çocuğun (yoksa onlara genç mi desem bilemiyorum) aşkına aileleri karşı çıkıyordu.
Farklı ulusal kökenleri, karşılarında aşılması imkansız bir duvar gibi duruyordu.
Yaşları da çok küçüktü. Arkadaşlarına sık sık evleneceklerini söylüyorlardı, ama ailelerin buna izin vermesi asla sözkonusu değildi.
İki küçük aşık, çaresizliğin elinde tutsak olup kıvranırlarken ölüm gözlerine daha bir anlamlı gözüktü.
Ve arkalarında birer küçük not bırakıp bu dünyadan birlikte ayrıldılar.
Chiristian “Alkışlayın bizi. Çünkü oyun bitti” diyordu mektubunda. Maryling’in yazdığı notta ise “Gittiğimiz yerde bize asla ayrılın diyen olmayacak” satırları okunuyordu.
Dün bu haberi okuyunca gözlerimin yaşarmasını engelleyemedim.
İki küçücük insanın, nasıl olup da bu kadar çaresiz kalabileceklerine ve hayatlarına kıyabileceklerine inanamadım.
Sonra kendi gençliğimi hatırladım. Yalnız kendiminkini mi? Ablamınkini, kardeşiminkini, eşiminkini, arkadaşlarımınkini… Hepsi bir film şeridi gibi geçip gitti gözümün önünden..
Sonra Chiristian’ın yerine Ahmet’i, Maryling’in yerine Ayşe’yi koydum.
Şu sırada ergenliğe yeni adım atan akraba çocuklarını, komşu çocuklarını hatırladım.
Her sabah Yasemin’i okula bırakırken gördüğüm, bir kısmıyla günaydınlaştığım Işık Liseli kızları, oğlanları düşündüm.
Ali geldi aklıma, Antalya’da aynı mahallede büyüdüğümüz. Mahallenin en güzel kızı Cihangül için intihara kalkışması, sonra da babasından bir güzel dayak yiyişi geldi aklıma.
Aşık olmanın bir tür büyülenme olduğunu düşündüm.
İnsan, özü itibariyle bencil bir yaratık.
Ve bu bencilliği öldürebilen tek güç de aşktan başka bir şey değil.
Karşıdaki insan, seven insanın duygularına karşılık verdiği zaman, kaynaşmayla oluşan bir “birlik” döneminin başladığını biliyoruz.
Bu dönemde her iki kişi de kendi varlığının kökenlerini ötekine aktarır.
Ve böylece kendi içinde değil, ötekinin içinde yaşamaya, düşünmeye, istemeye ve davranmaya başlar.
İşte bu döneme “saplanma” dönemi adı veriliyor.
Zavallı küçükler Maryling ile Christian’ı ölüme, bizim Ali’yi ölümün eşiğine götüren şey de işte bu “saplanma”ydı.
Sevgi az rastlanan bir olay. Ancak belli ruh yapısında olan insanların yaşayabilecekleri bir duygu.
Bu nedenle bazı filozoflar, aşık olmayı da tanrının bazı seçkin insanlara verdiği bir duygu olarak görüyorlar.
Ben bu düşüncede olmamakla birlikte herkesin aşık olabileceğine de inanmıyorum.
Bu “ilahi” olayın ancak bazı güçlü koşulların bir araya geldiği durumlarda ortaya çıkabileceğine inanıyorum.
Çok az kişinin aşık olabileceğimi, çok az kişinin sevgili olabileceğini biliyorum.
Bunu bildiğim için de acı öyküleriyle insanları ağlatan çocuklar gibi düşünen gençlere “itidal” tavsiye ediyorum.
Babam inşaatçıdır. Küçükken ben de onunla birlikte çok inşaat dolaştım.
Ustalara anlattıklarını dinledim. Aklımda en çok şu sözü kaldı:
“Önünü kesmekle suyu kesemezsiniz. Su her zaman bir yolunu bulur akar!”
Daha sonra büyüyüp de felsefeye ilgi duyduğumda, Demokritos’un “evrende herşey akar” prensibini okuduğumda da babamın sözleri çınladı hep kulaklarımda.
Şimdi aynı şeyi genç aşıklara söylemek istiyorum.
Evrende aşkın önünde durabilecek hiç bir güç görülmedi daha.
Ne krallar, ne imparatorlar geldi geçti.
Hepsi bu fani dünyadan göçüp gittiler.
Geriye bir tek aşk kaldı.
Aşkın da su gibi yolunu bulacağına inananlardanım ben.
Siz de buna inanın. Christian ile Maryling’in ailelerine, arkadaşlarına yaşattıkları türden üzüntüleri bizlere yaşatmayın.
Her ihtiyaç hissettiğinizde, şu sözü hatırlayın: Aşk yolunu bulur!