İdare gitti, elde ne kaldı?
Temel doktor olmuş. Bacağı mosmor, davul gibi şişmiş hastasını muayene ettikten sonra “Ayağuna simsicak bir bez sarasun, bişeyciğun kalmaz” demiş.
Hasta erkesi gün ayağı daha şişmiş ve morluğu laciverde dönüşmüş şekilde geri gelmiş.
Temel muayenesini tamamladıktan sonra “Bu akşam ayağuni buz torbasına sar. Bişeycuğun kalmaz” demiş.
Hasta şaşırmış, “Aman doktor, dün bana tam tersini yaptırmıştın..”
Temel terslenmiş: “Ne yani” demiş, “Tıp bilimi hiç gelişme göstermeyecek mi?”
Bugün toplanan CHP Kurultayı’ndaki havaya bakınca aklıma ister istemez bu fıkra geldi.
Her şey zaman içinde gelişme gösterirken CHP’de sanki saatler durmuş gibi hiçbir şeyin değişmiyor görünmesi ilginç.
Oysa solculukla ilk ilgilenmeye başladığım orta okul yıllarında okuduğum felsefe kitaplarından “evrende değişmeyen tek şey bizatihi değişme gerçeği olduğunu” öğrenmiştim.
Bir sol kanat partisinin bütün entellektüel birikimlerimi altüst eden bir gelişme göstermesi, doğrusu kendimi olan güvenimi sarstı.
Posta’nın 29 Ocak 1995 tarihli sayısı “Rezillik” manşetini taşıyordu.
SHP ve CHP’nin 28 Ocak’taki bütünleşme kurultayı Deniz Baykal ve Murat Karayalçın’ın “koltuk” konusunda fikirbirliğine varamamaları nedeniyle yapılamamıştı.
Krizin çözülmesi için 20 gün uğraşıldı. Hikmet Çetin formülü bulundu.
Şimdi o tarihten bu yana 7 aydan fazla bir zaman geçti.
Karşımızda aynı partinin başına geçmek için yine iki aday var: Deniz Bey ve Murat Bey!
İncil’den aparma bir deyişle “Altıok’un altında değişen bir şey yok..”
“Türkiye’yi 21. Yüzyıla taşıyacak değişimlere önder” olacağı söylenen partinin gücü nedense bir türlü kendisini değiştirmeye yetmiyor.
Yarın Kurultay bittikten sonra, kimin kazanacağına bağlı olmaksızın nelerin olacağını bugünden görüyor gibiyim.
Kaybeden takımını toplayıp yeni bir parti kurmak için yine Anadolu yollarına düşecek.
Kaybeden her hizip, kendi küllerinden bir halk partisi çıkaracak.
Zülfü Livaneli’nin dün adaylıktan çekildiğini açıkladığı duyurusunda çok ilginç bir cümle vardı.
Livaneli, CHP’nin 1996’daki seçimlerde Meclis’te temsil edilemeyecek bir parti haline gelmekte olduğunu söylüyordu.
Önümüzdeki seçim, seçmenlerinin kafalarının bir yerinde geçmiş yerel seçimin izlerini taşıdıkları bir seçim olacak.
Seçmenlerin hareketlerini belirleyen etkenler arasında “Refah korkusu” birinci sırayı alacak.
Bu hem sağ kanatta, hem de sol kanatta seçmenlerin o kanadın en büyük partisine doğru yönelmeleriyle sonuçlanacak.
Görünen o ki, bugün CHP Kurultayı’na delege olarak gidenlerin bile bir bölümü oylarını bu düşünceyle DSP’ye verecekler.
CHP büyük bir ihtimalle, barajları aşamayan bir marjinal parti haline dönüşecek.
Atatürk’ün partisinin tarihteki rolünü sürdürmesi, bugün yapılan hataların başından beri hiç yapılmamasıyla mümkün olabilecek.
Ama artık çok geç.
Deniz Bey’in de, Murat Bey’in de gazaları mübarek olsun.
Durumları bana eski bir anektodu hatırlatıyor.
Osmanlı’nın son dönemlerinde serhat kalelerinden biri düşman kuşatması altındadır.
Kale komutanı her gün Dersaadet’e haber uçurmakta ve yardım istemektedir.
İstanbul’dan gelen cevap hep aynıdır: “İdare-i maslahat ediniz!”
Sonunda olan olur, kale düşmanın eline geçer. Kalenin komutanı son telgrafı İstanbul’a çeker:
“İdare gitti, maslahat elde kaldı!”