Koruyucu meleğimizin aklı neredeydi?
Hürriyet Dergi Grubu’nun Genel Müdürü olduğum günlerde Başbakan Çiller, Ekonomist Dergisi’nin yıldönümü nedeniyle verdiğimiz bir davete katılmıştı. Hürriyet’in üst yöneticileri ile birlikte kendisini toplantıdan önce yorgunluk kahvesini içerken dinlemek fırsatını bulmuştum.
O günler ekonomik krizin zirvesine ulaştığı kara günlerdi. Hepimiz heyecanla hükümetin bir şeyler yapmasını bekliyorduk.
Sohbetin temel konusu da ekonomik kriz ve neler yapılması gerektiği olmuştu. (Meşhur 5 Nisan kararlan o sohbetten bir kaç hafta sonra açıklandı. Ama sizi temin ederim, bunda bizim herhangi bir rolümüz olmadı.)
Tansu Hanım’ın o günkü konuşmalarını “müflis tüccarın hayali”ne benzettiğimi söylemiştim arkadaşlarıma.
İşleri kötü gidip, batma noktasına gelen tüccar önce elde satılacak ne var diye bakarmış. Onlara hayali fiyatlar biçer, o hayali fiyatlardan borçlarını ödeyip düze çıkacağını düşünür, böylece rahat bir uykuya dalarmış.
O gün Çiller aynen böyle konuşuyordu.
Telefonları satmaktan, oradan gelecek bilmem kaç milyar doların faizinin bilmem ne açığını kapatacağından dem vuruyordu.
Ekonomik kriz konusunda o zamana kadar çok karamsar değildim. Ancak itiraf etmeliyim ki Başbakanın anlattıklarını dinledikçe içim sıkıldı, derin bir karamsarlık uçurumuna düşmekte olduğumu hissettim.
Başbakanın ekonomi bilgisinden ciddi olarak kuşku duydum.
İstanbul Ticaret Odası Meclis Başkanı Refik Aras’ın dünkü törende yaptığı konuşmayı dinleyince gözlerimin önünde yine hatıralar canlandı.
Aras’a göre, Türkiye’de hiç bir ciddi yapısal değişiklik yapılmıyordu.
Özelleştirme becerilememişti.
Devlet vergi toplayamıyordu.
Vatandaştan vergi olarak alamadığı geliri, bonolarla borçlanarak yüksek faiz ödeyerek toplayabiliyordu.
Alt yapı yatırımlarının yapılmaması Türkiye’nin gelecek on-onbeş yılını bugünden kaybetmesine yol açacaktı.
Gerçekten de Çiller ve adamları ekonomi deyince yalnızca “para” anlıyorlar. İnsanların paralarını faize yatırarak olağanüstü gelirler elde edebildiği bir ekonomik ortamda, sermayenin fiziki ekonomiden çekilip gideceğini düşünmüyorlar.
Paranın tahvile, repoya, bonoya kaçmasının yatırım ve sermaye oluşumlarını engellemesini ihmal ediyorlar.
Yatırımsız kalmış bir ekonominin hayat damarlarından birisinin kesildiğini görmek istemiyorlar.
Refik Aras’ın sözleriyle, Türk insanı “yatırım yapıp, sıkıntılara düşmek yerine, rant ekonomisine, repodan sağlanan yüksek faize gidip risksiz para kazanmaya yönlendirilmiş” bulunuyor.
Üstelik bunlar Başbakanın “ekonomi profesörü” olduğu bir ülkede yaşanıyor.
Başbakanın ekonomi bilgisinin ünvanıyla bağdaşacak düzeyde olmadığı yolunda güçlü iddialar da var.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki hocalarımdan Doç. Dr. Hasan Ersel, ODTÜ Gelişme Dergisinde (Cilt:9, Sayı:3-4, Yıl: 1982) Prof. Dr. Tansu Çillerin basılı tek ciddi eserini (İl Düzeyinde Milli Gelir Dağılımı) şöyle eleştiriyor:
– Varsayımları gerçekçi değildir.
– Kitapta yer yer okuyucunun ne yapıldığını anlamasını zorlaştıran yanıltıcı işlemlere rastlanmıştır.
– Araştırmacının iller arasında bölüştürdüğü milli gelir kavramının ne olduğu kitabın hiç bir yerinde açıklanmamıştır.
– Önemli bir konuda yapılan bu çalışma bir yandan yöntem hataları, diğer yandan sunumdaki düzensizlik ve bozukluklar yüzünden faydalanılamaz hale gelmiştir.
– Araştırmacının kafası karışıktır.
Anlaşılan, Başbakanımızın Boğaziçi Üniversitesi’nde hoca olduğu yıllardaki kafa karışıklığı ve gerçekçi olmayan varsayımları, onun bir kişilik özelliği haline gelmiş.
Biliyorsunuz, Baba, onu ekonomi biliyor diye elinden tutup Meclise kadar getirmişti.
O günleri hatırlayınca aklıma geldi. Temel markete girer, aniden gaipten bir ses onu uyarır: “Kaç Temel, kaç!”
Marketten çıkar, bomba patlar. Aynı sesi gece yatakta duyar, dışarı fırlar fırlamaz deprem olur, bina çöker.
Temel, “Sen kimsin?” der başını göğe kaldırıp. Gökten bir ses yankılanır: “Ben senin koruyucu meleğinim!”
Temel sese sitem eder: “Benim koruyucu meleğimdin de evlenirken aklın neredeydi?
Hadi Babanın koruyucu meleği o günlerde dalga geçti, işini ihmal etti. Peki, koca Türk milletinin koruyucu meleğinin aklı o gün neredeydi?