İdris, Temel’e söylenmiş. “Ula Temel,” demiş, “çok içmeye başladın. Alkolik oldun. Sebebi nedir?” “Karıyla kavgalıyız da onun için içiyorum” diye cevaplamış Temel. İdris üzülmüş: “Aranız neden bozuldu?” Temel derin bir iç çekmiş:”Çok içtiğim için.” Türk ekonomisinin son bir yıldaki gelişmesini bu fıkra çok güzel açıklıyor.
Ekonomide iyileşmeyi ifade eden “u” dönüşünün, son ekonomik tedbirlerden sonra “o”ya dönüşmesi, Türk ekonomisinin kendisini iyileştiren sebeplerle, ölüm yatağına seren sebepleri içinde barındırmaya devam ettiğini gösteriyor.
1994 hepimiz için hala aklımızdan çıkaramadığımız kabus dolu bir yıldı.
1993 yılı boyunca geliyorum diyen ekonomik kriz, Başbakan Çiller’in ve ekonomi kurmaylarının beceriksizlikleri ile ocak ayının ilk günlerinde patladı.
5 Nisan kararlarının alındığı günlerde ise zirvesine ulaştı.
Bir çok işyeri kapandı. Sayısız insan işini kaybetti.
Paralarını hazine bonosuna ve repoya koyan tuzu kurular zaman zaman yüzde 200’e ulaşan faizleri cebe indirdiler.
Ama yine de biz Türkler bunu abartmadık.
Tansu Hanım’ın, bizim paramızla pahalı bir iktisat dersi almış olmasına ses çıkarmadık.
Kriz sonrası alınan kararlan destekledik, desteklemesek bile sessiz kaldık.
Daha az ücret zammına razı olduk, daha az tükettik, daha az ürettik.
Tansu Hanım’ın bu dersle önündeki günleri iyi değerlendireceğini varsaydık.
O yüzden ekonomi canlanmaya başlayınca da hep birlikte bayram yaptık.
Nitekim 1995 yılının ikinci üç aylık döneminde yüzde 12’Iik büyüme hızını yakaladık.
Bu hem bazı insanların iş bulması, hem de daha çok enflasyon anlamına geliyordu.
Bunun üzerine hükümet frene bastı. Yatırımları ve tüketimi kısmak için faizleri yükseltti. Borçlanmayı zorlaştırdı. Ekonomi bir durgunluk dalgasının içine itilip soğutulmaya çalışıldı.
Toplumun çok büyük kesimleri yeni bir iktisadi darlık dönemine girerken, paralarıyla para kazananlar için yine altın günler geldi.
Gecelik faizler yüzde 105’lere kadar tırmandırıldı. Hiç bir şey üretmeden sırtüstü yatıp para kazananlara gün doğdu.
Bütün bunlar hükümetin enflasyonu kontrol altına almak isteğinin bir sonucuydu.
Oysa enflasyonu kontrol altına almanın başka yolları da vardı.
Hükümet yıllardır söylediği özelleştirmeyi yüzüne gözüne bulaştırmamış olsaydı, bunların hiç biri gerçekleşmeyebilirdi.
Tansu Hanım, “çok içtiği için karısıyla kavga edip çok içmeye başlayan Temel’in durumu”na düşmezdi.
Siyasal Bilgiler Fakültesindeki hocalarımdan birisi olan Prof. Dr. Yılmaz Akyüz’ün bir çalışması geçtiğimiz hafta Newsweek dergisinde yayınlandı.
Yılmaz Hocamın UNCTAD için yaptığı çalışma, tüm batı kamuoyunda büyük bir tartışmaya yol açtı.
Akyüz, enflasyonla savaşın uzayıp giden bir alışkanlık haline geldiğini, ancak bunun büyük kitlelerin işsizliğine yol açan bir büyüme korkusuna dönüştüğünü vurguluyordu.
Akyüz, sıkı para politikalarının ekonomide finansal kurumları ön plana çıkarttığını, bunun ise sadece rantiyelere yaradığını söylüyordu. Buna karşılık büyüme durduğu için de işsizlik artıyor ve bunun getirdiği sosyal sonuçların insanlar üzerinde yarattığı tahribat enflasyonun sonuçlarını gölgede bırakıyordu.
Akyüz’ün tartışma yaratan bu raporunun ardından İngiliz The Economist dergisi kuzu postuna bürünmüş bir kurdu kapak yaptığı sayısında “birazcık enflasyonun ekonominin çarklarını yağlayacağını” bildirdi.
Teknoloji ve verimlilikteki gelişmelerin fiyatların artık alıp başlarını gitmelerinin önüne geçtiğini savunan bu görüşe göre faiz oranları indirilip, üretim arttırılmalı, işsizlik azaltılmalı ve refah yaygınlaştırılmalıydı.
Bu yeni teori büyüme ile enflasyon arasında bir bağlantı bulunduğu yolundaki görüşlerin doğru olmadığını savunuyordu.
Çünkü yeni teknolojiler nedeniyle artan verimlilik yüzünden üretim çok arttırılabiliyor ve bu da fiyatların artmasının önüne geçebiliyordu.
Ama nedense ekonomi profesörü olan Tansu Hanım’ın bütün bunlardan haberi yoktu.
“Hain kurt enflasyon” korkusuyla geniş kitleleri işsizliğe ve açlığa itecek tedbirlerden başka bir şey aklına gelmiyordu.
Tüm Türklerin kabusu olan “5 Nisan korkusu” anlaşılan onun da benliğini sarmıştı.
Temel, gece bekçiliği için neden en uygun kişinin kendisi olduğunu anlatırken şöyle demişti: “Uykum o kadar hafiftir ki, en ufak gürültüde hemen uyanırım.”
Anlaşılan Tansu Hanım da ekonomi “çıt” deyince uyanıp, o sersemlikle frene basmaktan başka bir şey bilmiyordu.