Polisi gerçekten korumamız gerek
Gazeteci Metin Göktepe’nin, polis gözetimi altındayken, bizzat polis tarafından dövülerek öldürüldüğü artık hiç bir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmış bulunuyor.
İnsan haklarından sorumlu Devlet Bakanlığının yaptığı soruşturma da, görgü tanıklarının ifadeleri de bunu açıkça ortaya koyuyor.
Aradan geçen bunca zamana rağmen İçişleri Bakanlığı Müfettişlerinin soruşturmalarını hala tamamlayamamış olmaları, bu olayın da unutturularak örtbas edilebileceği izlenimini uyandırıyor.
Başbakan Tansu Çiller’in, İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ı ziyaretinde olayın üstüne gidenleri “polise sahip çıkmalıyız” diye terslemesi de esasen DYP’nin elindeki İçişleri Bakanlığı’nın soruşturmayı savsaklayabileceği endişesini uyandırıyor.
Görgü tanıklarının anlattıklarına bakılırsa, olay günü gözlem altına alınan herkes önce iyice dövülüyor, sonra gözaltı işlemleri yapılmak üzere kapalı spor salonuna alınıyor.
O gün tesadüf eseri polisin eline geçen herkes dayak yiyor.
Olay günü söz konusu yerde görev yapan polisler ve bunların amirlerinin kimler olduğu belli.
İlk yapılması gereken şey soruşturma sonuçlanana kadar o polislerin tümünü görevden almak.
Olay, “kendini bilmez bir tek polisin işlediği bir suç” olmaktan çok daha ötede anlamlar taşıyor.
O gün gözlem altına alınan herkesin polisten dayak yemesi bir tesadüf olmamalı.
Demek ki polisin içindeki bazı guruplar gözlem altına aldıkları insanları dövme hakkını kendilerinde görüyorlar.
Türkiye medeni bir ülke olacaksa, Türkiye’nin polisleri, Türkiye’nin vergi veren ve polislerin de maaşlarını ödeyen insanlarına saygılı olmak zorunda.
Onları dövmeyi bir kenara bırakın, itip kakmaya bile hakkı yok.
O gün Metin Göktepe’yi ölüme götüren şey büyük bir ihtimalle, Metin’in gazeteciliğin de verdiği güvenle dayağa karşı direnmiş olması. Dayağa direnmeyenlerin bir iki yumruk ve coptan sonra salıverildiği biliniyor.
İnsanlık onurunu çiğnetmemeye çalışan bir vatandaşın, sırf bu yüzden bazı polisleri iyice kızdırdığı ve Metin’e daha özel bir dayak atıldığı belli.
Sonunda Metin’i ölüme götüren bu vahşi dayak ne kadar sürdü, Metin’in öldüğü dayağın hangi aşamasında anlaşıldı da dayak durduruldu, bilmeye imkan yok.
Ama yapabileceğimiz şeyler var.
Başka Türklerin, polisin eline her geçişte dayak yemesini bugün alacağımız tedbirlerle ve tavırla önleyebiliriz.
Bu katilleri polisin içinden ayırabilir, onlara hak ettikleri cezayı verebiliriz.
Burada görev en başta Tansu Çiller’e düşüyor.
Çiller, hükümeti döneminde insanların polis tarafından öldürülmesine ses çıkarmayan bir başbakan olarak tarihteki yerini almayı istemiyorsa, kendisini teslim ettiği polis cuntasının etkisinden kurtulup, olayın açığa çıkarılmasını istemelidir.
Aksi takdirde, onu ne zaman görsek gözümüzün önüne Metin Göktepe’nin dayaktan morarmış solgun yüzü gelecek.
Dün bazı adı büyük gazetelerde “Katil polis” başlıkları vardı.
Bütün bir polis camiasını “katil” yerine koyan başlıklardaki sorumsuzluğu yargılamıyorum.
O başlığı okuduğumda, delik ayakkabılarıyla, karda, yağmurda görev yapmaya çalışan trafik polisleri geldi gözümün önüne.
Esenkent’te kiraladığı gecekondudan, Boğaz’daki görev yerine gelene kadar üç-dört vasıta değiştirmek zorunda kalan, uyku için kendisine kalmış 6-7 saatin yarısını da yollarda harcayan karakol polislerini hatırladım.
Çoluğundan çocuğundan uzakta, haftalık izin yüzü görmeden çalışan fedakar insanları düşündüm.
Askere gittiklerinde, sanki Türkiye’de başka vatan evladı yokmuş gibi doğrudan doğruya güney doğuya, ateş hattına sürülen gencecik polisleri de unutmadım.
Evet sevgili okuyucular… Polisi gerçekten korumalıyız.
Bu fedakar insanları, gözlerini kan bürümüş bir avuç işkenceciden ayırmalıyız.
Bunun sorumluluğu da en başta İstanbul’un yeni Emniyet Müdürü’ne düşüyor.
Bizim namuslu ve fedakar polisimizi korumak, bunun için de o işkenceci hayvanları bulup çıkarmak en başta onun görevi.
Bütün Türkiye bu pisliğin bir an önce temizlenmesini bekliyor.
Haydi Taşanlar, göster kendini!