‘Seni seviyorum’ demek kolay mı?
Televizyonda seyrettiğim Amerikan filmlerinde en kızdığım şey, insanların birbirlerine durduk yerde “seni seviyorum” demeleri.
Baba çocuğuna, çocuk annesine, abla kardeşine, öğretmen öğrencisine gerekli gereksiz her durumda ve her yerde bu küçük sözcüğü söyleyiveriyor: Seni seviyorum.
Mesela, babası oğluna kız arkadaşını gezdirmesi için arabasının anahtarını veriyor, oğlan gözlerini kırpıştırarak “seni seviyorum baba” diye inliyor. Baba bu sözden çok etkilenip, bütün Amerikalı ayıların yaptığı gibi yumruğunu oğlanın omzuna indiriyor. “Ben de seni evlat!”
Oysa biz Türkler benzeri durumlarda çok daha başka söylemler kullanıyoruz.
Bana harçlık verdiği ve istediğim bisikleti aldığı için babama hiçbir zaman “seni seviyorum baba” demedim.
Bir Türk çocuğu olarak böyle bir cümleciği sarfetmem oldukça garip, karşılanırdı.
Biz, durum eğer bir nebze resmiyet de taşıyorsa sevincimizi “teşekkür” ederek belli ederiz.
Ama evde bizbizeysek söylemimiz daha sıcak ve yüksek tonda’ gelişir. “Helal” diye sevinçle bağırırız, tribün söylemlerinden etkilenerek “Oleeey” diye ellerimizi şaklatırız vs.
“Biz Türkler yalnızca sevgili olarak gördüğümüz insana “seni seviyorum” diyebiliyoruz.
Geçtiğimiz hafta sonu kitapçılarda gezinirken Roland Barthes’in ilginç bir eserini buldum. Metis Yayınları tarafından yayınlanmış, Tahsin Yücel tarafından Türkçeleştirilmiş. Kitabın adı “Bir aşk söyleminden parçalar”.
Aşk ilk kez söylendiğinde
Barthes, çeşitli düşünürlerin, yazarların eserlerini tarayıp, onlardan seçtiği parçalarla, aşık olduğumuzda kullandığımız söylemle ilgili sentezlere ulaşmış.
Ben özellikle “seni seviyorum” sözcüğü üzerine yazdıklarıyla ilgilendim.
Dediğim gibi bu sözcüğün yerli yersiz kullanımı beni bazen delirtiyor.
Bakalım, düşündüklerimde haklı mıymışım diye okudum. Barthes, “ilk açılma geçtikten sonra ‘seni seviyorum’un hiçbir anlamı yoktur” diyor.
İlginç ama bana kalırsa eksik bir tarif.
Gerçekten de birisine ilk kez “seni seviyorum Mualla” gibi bir söz sarfettiğinizde yeni bir şey söylemiş oluyorsunuz.
Bu yeni mesajınızı verdikten sonra aynı mesajın tekrarlanmasına yönelik olarak söyleyeceğiniz herşey, aslında ilk kez söylediğinizde ifade ettiğiniz duygularınızdır.
Erkeklerle kadınların farkı
Bu yüzden de, bunu bir kez söyledikten sonra tekrar tekrar söylemenizin bir anlamı olmasa gerekir.
Acaba öyle mi?
İşte bu noktada kadınların kafa yapısı ve hayatı algılayış tarzlarıyla, erkekler arasında kesin bir fark ortaya çıktığını düşünüyorum.
Erkekler, genellikle bir kez “seni seviyorum” dedikten sonra, çok gerekmedikçe aynı mesajı bir kez daha tekrarlama ihtiyacını hissetmiyorlar.
Bu onlara bilinen bir şeyi tekrarlamak, boşa zaman harcamak gibi geliyor.
Oysa kadınlar için durum farklı.
Onlar, bu sözü her duyduklarında, ilk defa duyuyorlarmış gibi oluyorlar. İlk defa duymuş gibi tepki gösteriyor, mutlu oluyorlar.
Onun için de bu sözcük kümesinin tekrarlanmasını, tekrarlanmasını, tekrarlanmasını istiyorlar.
Bu yüzden de kadınlar ile erkekler arasında yüzlerce yıldır, aynı tartışma süregeliyor. Tıpkı Vakko reklamındaki gibi:
Kadın: Beni seviyor musun?
Erkek: Seviyorum dedim ya?
Kadın: Bir daha söyle, sonra bir daha, sonra bir daha..
Öte yandan “seni seviyorum” cümleciği, ilk kez söylendiğinde içinde bir de soru taşıyor: Acaba sen de beni seviyor musun?
Hiçbir zaman bunun cevabı “hayır”, “belki”, “bakalım” gibi kesin bir hüküm taşımıyor.
Cevabın olumsuzluğu, bununla ilgili olarak bir cevap verilmemesinde yatıyor.
Yani birisine seni seviyorum dediniz ve cevap alamadınızsa, anlıyorsunuz ki o sizi sevmiyor.
Oysa açıkça olumsuz cevap almadığınıza göre, umutlanmanız gerekmez miydi? Ama nedense cevapsızlık durumunda bunun olumsuz cevap olduğuna hükmediyoruz.
Rousseau, “seni seviyorum” denildiğinde “ben de” cevabının verilmesini yeterli buluyor.
Bunu “düşselleştirilmiş biçimiyle bu yanıt bütün sevinç söylemini başlatmaya yeter” diye açıklıyor.
Ona da katılmıyorum.
Birisine “seni seviyorum Mualla” dediğinizde alacağınız doğru cevap “ben de seni seviyorum Necip” olmalı.
Eğer, yanıt kısa bir “ben de” ifadesiyse bu biraz baştan savmaya yönelik olabilir.
Eğer çift arasında bir tutku ile güçlenmiş bir aşk yoksa, ya da zaman içinde tutkuyu ortadan kaldıran sebepler ortaya çıkmışsa bu baştan savma yanıt kullanılır.
Çünkü, öznesi belirsiz, biçimsel olarak zayıftır.
Nietzsche’nin sözlerine dikkat edin: ‘Seni seviyorumun biricik yükselme biçimi onu sert söylemek, ona bir ön adın açılımını vermektir: “Arianne, seni seviyorum” der Dionysios.”
Kulaklarınızı tıkayın, protesto edin
Onun için eğer sevgilinizle aranızın bozulmasını istemiyorsanız, ağzınızdan çıkanı kulağınızın duymasını öneriyorum.
Eğer siz de benim gibi erkekseniz, bunu sık sık söylemekten çekinmeyin. Kadınların bunu siz ne kadar sık söylerseniz söyleyin, sizin söylediğinizden daha sık duymak isteyeceklerini aklınızdan çıkarmayın.
Televizyondaki çocuklar babalarına “seni seviyorum” deyince de kulaklarınızı tıkayın. Dünyanın neredeyse tüm filozoflarının üzerinde önemle durduğu bir sözcüğün, sırf filmleri seslendirenler öyle istiyor diye ayaklar altına alınmasını böylece protesto edin!