Nasıl oluyor da oluyor?
Her zaman, Türkiye’de yaşamanın çok eğlenceli olduğunu düşünür ve bunu sık sık söylerdim. Türkiye’de yaşamanın ilginç ve insan zekasına yararlı bir yönü de, cevabını asla bulamayacağınız sorularla karşılaşma olasılığının yüksekliğidir.
Bugün sizlerle kafama takılan bu türden soruları paylaşmak istiyorum. Ben yıllardır düşünür dururum, cevaplarını bir türlü bulamadım.
Mazhar Alanson, Fuat Güner ve Özkan Uğur’dan oluşan hafif müzik gurubumuz MFÖ’yü biliyorsunuz. Yıllardır şarkılarını büyük bir zevkle ben de dinliyorum.
“Bodrum, Bodrum”, “Güllerin içinden” gibi şarkılarını aradan yıllar da geçse aynı zevkle dinleyeceğime eminim.
Bu üç sanatçımızın üçünün de Türklüğünden, Türk oğlu Türk olduklarından her hangi bir kuşkum yok.
Türkçe telaffuz zorluğu
Peki öyleyse birisi çıkıp da onlara neden “Emefö” dendiğini bana açıklayabilir mi?
Türkçede “m” ve “f” sessiz harfleri, “e” sesi başa getirilerek mi okunur, yoksa sona getirilerek mi?
Eskiden Coşkun Sabah’ın sahibi olduğu CS isimli lokanta-gece kulübünün adını da nedense “sies” diye İngilizce okurduk. Coşkun Sabah, Türk olduğuna ve isim de Türkçe olduğuna göre isminin kısaltılmışının da “cese” diye Türkçe okunması gerekmez mi?
Daha da komiği var. Aynı lokantayı son günlerde ünlü televizyon şovmeni Mustafa Keser işletiyor.
Lokantanın adı ne oldu dersiniz: “Emkey”! (MK’nin İngilizce okunuşu.) Sanırsınız ki Mustafa Keser, Mustafa Keser değil de Amerikan country şarkıcısı.
Apo’nun gizli teşkilatı PKK’yı da bir tuhaf okuyoruz. Türkçe’de “k” sessiz harfi sonuna “e” sesi getirilerek okunuyor. Ama biz nedense “Pekaka” diye telaffuz ediyoruz. Örgütün ismini doğru Türkçe ile “pekeke” diye telaffuz edenler kimler dersiniz: Kürt milliyetçileri!
Yerli malı Amerikan kanalı
Bir de HBB var. Türk televizyon kanalı, ismi belli ki Amerikan kablo kanalı HBO(Eyçbio)’ya özenilerek konulmuş. Ve ilginçtir ki tıpkı bir Amerikan kanalı gibi “Eyçbibi” diye okunuyor.
Cevabını bulamadığım sorulardan biri işte bu: Türkçe isimlerin kısaltılmışları, neden İngilizce okunuyor?
Kafama takılan başka sorular da var.
“Banyolu banyolu dışarı çıkma, hasta olursun” diye dünyanın herhangi bir yerinde bir konuşma geçer mi? Sanmıyorum.
Ama Türkiye’de biz Türkler, sabah sabah banyolu olarak dışarı çıkarsak hasta olacağımıza inanırız. Daha ada ilginci inanmakla kalmayız, içlerimizden bazısı sırf bu yüzden gerçekten de hasta olur.
Temizliğin bir insana nasıl olup da zarar verebileceğini bir anlayamam. Ömrümün sanıyorum üçte ikisi, sabahları ıslak kafayla sokağa çıkarak geçti, ama bir zararını görmedim.
Türkiye’den daha soğuk iklime sahip ülkelerdeki insanların sabahları işlerine güçlerine yıkanıp gittiklerini de biliyorum. Peki siz biliyor musunuz, Türklerin banyo yaptıktan sonra sokağa çıkmaya neden korktuklarını?
Cevabını bulamadığım bir başka soru da okuma alışkanlıkları ile ilgili.
Dünyanın herhangi bir yerinde çok fazla okumanın insanların gözlerini bozacağına dair bir inanış olduğunu sanmıyorum.
Ama ben çocukluğumdan beri binlerce kez bu sözü kendi kulaklarımla duydum: Bu kadar çok okuma, gözlerin bozulur!
Nasıl oluyor da Türklerin gözleri biraz kitap okuyunca bozuluyor? Yoksa bu gözler “yerli malı” olduğu için mi çabuk bozuluyor?
Hadi bu inanışta doğruluk payı var diyelim. Hiçbir şey okumadığı için sağlam gözlere sahip olan cahil ve aptal bir insan mı olmak daha iyi, yoksa gözleri biraz bozuk da olsa okuyan, aydın, bilgili bir insan mı olmak daha iyi? Ne dersiniz?
Nadir inanışlar ülkesi
Moskova’dan, New York’a, Tokyo’ya kadar dünyanın yarsından çoğunu dolaştım. Yetişkinlerin de çocukların da yaz-kış ayrım yapmadan dondurma yediklerini gördüm. Kendi çocuğumun da yaz-kış ayrımı yapmadan dondurma yemesine ses çıkarmadım, hatta “süt içmiyor, bari böyle beslensin” diye teşvik de ettim.
Ama Türkiye’den başka hiçbir ülkede dondurmanın bir insanın boğazını şişireceğine dair bir inanışa rastlamadım.
Sizce Türklerin boğazı dondurma yiyince neden şişiyor da Amerikalılarınki şişmiyor? Cevabını bilen bana bildirsin..
Cevabını merak ettiğim daha çok soru var, ama şimdilik yerim tükendi. Siz bu soruların cevabını düşünedurun, ilerde bir gün öbür soruları da yazarım.