Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Refah dersini aldı mı?

İstanbul Ticaret Odası seçimleri, genel seçimler öncesinde ilginç bir deneyin gerçekleşmesine yol açtı. Özellikle Refah Partisinin bu deneyimden alacağı çok ders oldu­ğuna inanıyorum.

İsimlerindeki “müstakil’in tersine Refah bağımlısı bir örgüt olan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği, geçti­ğimiz aylar boyunca birinci hedefini İs­tanbul Ticaret Odası (İTO) seçimlerini kazanmak olarak belirlemişti.

Hesapları basitti.

İTO’nun 210 bin üyesi vardı, an­cak geçen dönemki seçimlere sadece 13 bin üye katılmıştı. Üyelerin büyük bölümü işleri-güçleri olduğu için se­çimlere katılamıyordu.

Bu yüzden iyi bir örgütlenmeyle, Refah yanlısı İTO üyeleri sandıklara götürülebilirse, İTO seçimleri kazanılabilir, bu da genel seçimler öncesinde “iktidara adım adım yürüyen Refah’ın ilk zaferi” olarak lanse edilebilirdi.

Böylece bir taşla iki kuş vurulacak­tı. Hem Refah’ın ne kadar güçlü oldu­ğu, İTO gibi kapitalizmin kalelerinin bile düştüğü gösterilecek, hem de se­çim meydanlarında kullanılacak bir propaganda malzemesi kazanılacaktı.

Ama Refah’taki hesap İTO’ya uy­madı.

İTO’nun bundan önceki seçimlere ilgi göstermeyen, ilgi gösterip çeşitli nedenlerle birbirlerini yiyen üyeleri birleştiler.

MÜSİAD’ın İTO’yu ele geçirme planını suya düşürdüler.

Seçimleri kazanan Atalay Şahinoğlu’nun, İTO üyelerinin MÜSİAD’a tepki için seçimlere katılıp oy kullan­dıklarını açıklayan sözleri, Refah’ın yenilgisinin ardındaki gerçeğin altını çiziyordu.

Böylece Refahçılar, bir toplumun “inananlar ve inanmayanlar” diye iki­ye bölünmesi durumunda sonucun neler olabileceğini görmek imkanını elde ettiler.

Refah’ın temsil ettiği siyasi düşün­ce, Türkiye’deki varlığını, toplumu iki ana kesime ayırarak göstermeyi bir marifet sanıyor.

Onlara göre iki ayrı Türkiye var. Birinde kendileri yer alıyorlar. Bunlar -onların deyimleriyle- inanmış insan­lardan oluşuyor. Hatta bu ayrılığın altı insanların giydikleri kılıkların farklılığı ile bile çizilmeye uğraşılıyor.

Öbür tarafta ise genel olarak “ba­tıl” var.

Refah Partisi, son derece iyi çalı­şan bir örgüte sahip olmasının kendi­sine verdiği güvenle, toplumda suni olarak yarattığı bu ayrılığı derinleştire­cek tavırlar sergilemekten de hiç çe­kinmiyor.

Ama bu davranışlarının bir gün tıp­kı İTO seçimlerinde olduğu gibi, “Refah karşıtlığı” ortak paydasında birleş­miş, büyük bir kitle yaratacağını da nedense bir türlü göremiyor.

Belediye seçimlerini yüzde 20 oy ile kazandığını, geriye kalanların top­lamının yüzde 80 olduğunu unutuyor.

Seçim sistemlerinin kendisine sağ­layacağı avantajlara güvenip, yüzde 30 oy almanın iktidara ulaşmaya ve istediğini gerçekleştirmeye yeteceğini zannediyor.

Toplumu inananlar ve inanmayan­lar olarak ikiye bölmeye devam ettiği sürece Türk insanının yüzde 80’inin bu bölünmeye tepki olarak bir araya gelebileceğini düşünemiyor.

Bu yüzden de bu tehlikeli oyunu oynamaya ve Türkiye’yi inananlar-laik dinsizler diye ikiye bölmeye devam ediyor.

İTO seçimlerinin bu politikalarının yanlışlığını görmelerini sağlayacağını ümit ediyorum.

Yargıtay Başsavcısı göreve
İstanbul’da toplam 15 bin seçme­nin, seçmen kütüklerine mükerrer yazıldığını ve bunun ardında da Refah Partisi’nin bulunduğunu duyuran haberimizin doğruluğu, İlçe Seçim Kurulları tarafından da doğrulanmış bulunuyor.

İsimlerini seçmen kütüklerine bir­den fazla yazdırarak, seçimlere fesat karıştırmaya çalışanlar ile ilgili bireysel soruşturmalar ilçe savcılıkları tarafın­dan yürütülüyor.

Savcıların görevlerini hakkıyla yeri­ne getireceklerine elbette hiçbir kuş­kum yok.

Ancak, bu soruşturmaların ilçe sav­cılıkları tarafından “bireysel suçlarmış gibi” kovuşturmaya uğrayacağı da gün gibi ortada.

Bu 15 bin kişinin seçmen kütüklerine mükerrer yazımının altında ne gi­bi bir örgütün bulunduğu büyük bir ih­timalle araştırılmayacak.

Ve bu suçu işleyenlerin büyük bölü­mü de, haklarında dava açılmasına fır­sat kalmadan, daha önce Refah tara­fından seçim kanununa eklenen bir madde sayesinde kurtulacaklar.

Oysa bu suçun ardındaki örgütün ortaya çıkarılması, Türk demok­rasisinin geleceği açısından da büyük önem taşıyor.

Siyasi Partiler Kanunu, partilerin Anayasa ve yasalara aykırı faaliyet gösteremeyeceğini açıkça söylüyor. Bunun aksine hareket eden siyasi par­tinin kapatılması için dava açılabiliyor.

Seçimler gibi demokratik sürecin en önemli aşamasına hile karıştır­mak maksadıyla mükerrer seçmen yazılımını yürüten örgütün bir siyasi parti olması durumunda da bu dava­nın açılması ve o partinin kapatılma­sı kaçınılmaz.

Yargıtay Başsavcısı’nın bu çok önemli konuya el atması ve müker­rer yazılan seçmenlerin ardında bir örgüt bulunup bulunmadığının de­rinlemesine soruşturulması gereki­yor.

Eğer seçimlere fesat karıştırmak is­teyenler bir örgütün üyeleriyse, ben­zer hilelerin diğer seçim çevrelerinde yapılmamasının hiçbir garantisi de yok.

Bu nedenle Yargıtay Başsavcısı’nı göreve çağırıyoruz. Bazı insanları defalarca kütüklere yazdıran gücün kim olduğunun açıklı­ğa kavuşturulmasını talep ediyoruz.