Refah dersini aldı mı?
İstanbul Ticaret Odası seçimleri, genel seçimler öncesinde ilginç bir deneyin gerçekleşmesine yol açtı. Özellikle Refah Partisinin bu deneyimden alacağı çok ders olduğuna inanıyorum.
İsimlerindeki “müstakil’in tersine Refah bağımlısı bir örgüt olan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği, geçtiğimiz aylar boyunca birinci hedefini İstanbul Ticaret Odası (İTO) seçimlerini kazanmak olarak belirlemişti.
Hesapları basitti.
İTO’nun 210 bin üyesi vardı, ancak geçen dönemki seçimlere sadece 13 bin üye katılmıştı. Üyelerin büyük bölümü işleri-güçleri olduğu için seçimlere katılamıyordu.
Bu yüzden iyi bir örgütlenmeyle, Refah yanlısı İTO üyeleri sandıklara götürülebilirse, İTO seçimleri kazanılabilir, bu da genel seçimler öncesinde “iktidara adım adım yürüyen Refah’ın ilk zaferi” olarak lanse edilebilirdi.
Böylece bir taşla iki kuş vurulacaktı. Hem Refah’ın ne kadar güçlü olduğu, İTO gibi kapitalizmin kalelerinin bile düştüğü gösterilecek, hem de seçim meydanlarında kullanılacak bir propaganda malzemesi kazanılacaktı.
Ama Refah’taki hesap İTO’ya uymadı.
İTO’nun bundan önceki seçimlere ilgi göstermeyen, ilgi gösterip çeşitli nedenlerle birbirlerini yiyen üyeleri birleştiler.
MÜSİAD’ın İTO’yu ele geçirme planını suya düşürdüler.
Seçimleri kazanan Atalay Şahinoğlu’nun, İTO üyelerinin MÜSİAD’a tepki için seçimlere katılıp oy kullandıklarını açıklayan sözleri, Refah’ın yenilgisinin ardındaki gerçeğin altını çiziyordu.
Böylece Refahçılar, bir toplumun “inananlar ve inanmayanlar” diye ikiye bölünmesi durumunda sonucun neler olabileceğini görmek imkanını elde ettiler.
Refah’ın temsil ettiği siyasi düşünce, Türkiye’deki varlığını, toplumu iki ana kesime ayırarak göstermeyi bir marifet sanıyor.
Onlara göre iki ayrı Türkiye var. Birinde kendileri yer alıyorlar. Bunlar -onların deyimleriyle- inanmış insanlardan oluşuyor. Hatta bu ayrılığın altı insanların giydikleri kılıkların farklılığı ile bile çizilmeye uğraşılıyor.
Öbür tarafta ise genel olarak “batıl” var.
Refah Partisi, son derece iyi çalışan bir örgüte sahip olmasının kendisine verdiği güvenle, toplumda suni olarak yarattığı bu ayrılığı derinleştirecek tavırlar sergilemekten de hiç çekinmiyor.
Ama bu davranışlarının bir gün tıpkı İTO seçimlerinde olduğu gibi, “Refah karşıtlığı” ortak paydasında birleşmiş, büyük bir kitle yaratacağını da nedense bir türlü göremiyor.
Belediye seçimlerini yüzde 20 oy ile kazandığını, geriye kalanların toplamının yüzde 80 olduğunu unutuyor.
Seçim sistemlerinin kendisine sağlayacağı avantajlara güvenip, yüzde 30 oy almanın iktidara ulaşmaya ve istediğini gerçekleştirmeye yeteceğini zannediyor.
Toplumu inananlar ve inanmayanlar olarak ikiye bölmeye devam ettiği sürece Türk insanının yüzde 80’inin bu bölünmeye tepki olarak bir araya gelebileceğini düşünemiyor.
Bu yüzden de bu tehlikeli oyunu oynamaya ve Türkiye’yi inananlar-laik dinsizler diye ikiye bölmeye devam ediyor.
İTO seçimlerinin bu politikalarının yanlışlığını görmelerini sağlayacağını ümit ediyorum.
Yargıtay Başsavcısı göreve
İstanbul’da toplam 15 bin seçmenin, seçmen kütüklerine mükerrer yazıldığını ve bunun ardında da Refah Partisi’nin bulunduğunu duyuran haberimizin doğruluğu, İlçe Seçim Kurulları tarafından da doğrulanmış bulunuyor.
İsimlerini seçmen kütüklerine birden fazla yazdırarak, seçimlere fesat karıştırmaya çalışanlar ile ilgili bireysel soruşturmalar ilçe savcılıkları tarafından yürütülüyor.
Savcıların görevlerini hakkıyla yerine getireceklerine elbette hiçbir kuşkum yok.
Ancak, bu soruşturmaların ilçe savcılıkları tarafından “bireysel suçlarmış gibi” kovuşturmaya uğrayacağı da gün gibi ortada.
Bu 15 bin kişinin seçmen kütüklerine mükerrer yazımının altında ne gibi bir örgütün bulunduğu büyük bir ihtimalle araştırılmayacak.
Ve bu suçu işleyenlerin büyük bölümü de, haklarında dava açılmasına fırsat kalmadan, daha önce Refah tarafından seçim kanununa eklenen bir madde sayesinde kurtulacaklar.
Oysa bu suçun ardındaki örgütün ortaya çıkarılması, Türk demokrasisinin geleceği açısından da büyük önem taşıyor.
Siyasi Partiler Kanunu, partilerin Anayasa ve yasalara aykırı faaliyet gösteremeyeceğini açıkça söylüyor. Bunun aksine hareket eden siyasi partinin kapatılması için dava açılabiliyor.
Seçimler gibi demokratik sürecin en önemli aşamasına hile karıştırmak maksadıyla mükerrer seçmen yazılımını yürüten örgütün bir siyasi parti olması durumunda da bu davanın açılması ve o partinin kapatılması kaçınılmaz.
Yargıtay Başsavcısı’nın bu çok önemli konuya el atması ve mükerrer yazılan seçmenlerin ardında bir örgüt bulunup bulunmadığının derinlemesine soruşturulması gerekiyor.
Eğer seçimlere fesat karıştırmak isteyenler bir örgütün üyeleriyse, benzer hilelerin diğer seçim çevrelerinde yapılmamasının hiçbir garantisi de yok.
Bu nedenle Yargıtay Başsavcısı’nı göreve çağırıyoruz. Bazı insanları defalarca kütüklere yazdıran gücün kim olduğunun açıklığa kavuşturulmasını talep ediyoruz.