Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Siviller başarabilecek mi?

Seçimler sonucunda ortaya çıkan tablo nedeniyle, erken seçim kararının yanlışlığı üzerine çok yazıldı.

Posta ve bizzat bu satırların yazarı da seçim kararının alındığı ilk günden beri erken seçimin hiçbir şeyi çözmeyeceğini, tam tersine yepyeni sorunlara yol açacağını ısrarla söyledi.

Görüşlerimde hala bir değişiklik yok. Ancak bu genel seçimin Türkiye’ye çok önemli bir katkısının daha olduğunu söylemek istiyorum.

Son genel seçimler, rejim içinde ciddi bir tıkanmanın yaklaşmakta olduğunu gösterdi hepimize.

Türkiye siyaseti dar bir yelpazenin içine sıkışmış durumda.

Parti liderlerinin ve yönetici kadrolarının bu sıkışmayı aşabilecek basireti gösteremeyecekleri de kısa süre içinde açıkça ortaya çıkmış bulunuyor.

Belli oldu ki hiç kimse koltuğundan fedakarlık etmeyecek.

Öte yandan rejimdeki tıkanmayı, sadece parti liderlerinin koltuk hırslarına bağlamak da tek başına doğru bir tahlil değil.

Bu liderler gidip yerlerine başkaları da gelse, Türkiye seçimlerinden artık 24 Aralık sonuçlarına neredeyse ikiz kardeş kadar benzeyen tabloların çıkacağına kuşku yok.

Belki partiler aralarında anlaşıp bir koalisyon kurabilecekler.

Ama inanın, her seçimden sonra artık bu tabloyu göreceğiz.

Günlerce birbirine gidip-gelen liderler, pazarlıklar, pazarlıklar…

Oysa Türkiye, Gümrük Birliği’ne girişinden sonra patlamaya hazır bir volkan gibi.

İstikrarlı ve ne yaptığını bilen bir ekonomi yönetimi, demokratik reformları gerçekleştirebilecek güçte bir siyasi irade ile birleştiği takdirde, Türkiye’nin yüzlerce yıldır süren kötü kaderini yenebilmek mümkün.

Elimizi uzatıp tutabileceğimiz kadar yaklaştığımız bu özlem, siyasetteki tıkanma nedeniyle her geçen gün bizden biraz daha uzaklaşıyor.

Hepimiz biliyoruz ki, ne tür bir koalisyon kurulursa kurulsun, ne ekonomide istenilen düzenlemeler yapılabilecek, ne de demokratik reformlar gerçekleştirilebilecek.

Koalisyon pazarlıklarının izin verdiği ölçüde, günlük tedbirlerle Türkiye en değerli yıllarını harcayacak.

26 Aralık’taki yazımda bu nedenle Türkiye’nin artık başkanlık sistemini düşünmesi gerektiğini yazmıştım.

Son günlerdeki gelişmeler, başkanlık sistemi önerilerinin kamuoyunda ve siyaset çevrelerinde de giderek taraftarını arttırdığını ortaya koyuyor.

Dün Tansu Çiller’in de başkanlık sisteminden söz etmesi, siyasetin zirvelerinde de artık sistemdeki tıkanmanın bu yolla aşılabileceğinin düşünüldüğünü gösteriyor.

Başkanlık sistemi, esas olarak yasama organı ile yürütme organı arasındaki organik ilişkiyi ortadan kaldırıyor.

Parlamento yine toplumdaki siyasi dengeyi yansıtıyor. Kanunlar burada yapılıyor.

Ama parlamentodan ayrı olarak seçilen bir başkan yönetimindeki yürütme organı, parlamentodaki siyasi tablo ne olursa olsun işlemeye devam ediyor.

Elbette başkanın temsil ettiği siyasi görüş ile, parlamentoda ağırlık kazanan siyasi görüş arasında farklılıklar olabiliyor.

Ama sistem bu ayrılıkların rejimi bütünüyle tehlikeye atmasını da önlüyor.

Türkiye’de Anayasalar bugüne kadar hep askeri müdahalelerle değişti.

Siyasetteki tıkanma belirli bir noktaya ulaştığında, siyasetçiler bunu kendi güçleriyle aşmayı başaramadıklarında, hep askeri darbelerle karşılaştık.

Darbeci yönetimler, kendilerini iktidara taşıyan siyasi ve sosyal olaylara tepki olarak oluşturdukları Anayasalar ile siyasetin önünü açmaya çalıştılar.

Ancak demokrasinin doğasına aykırı olan bütün bu açılımların bir süre sonra yeniden tıkanması kaçınılmazdı.

Türkiye’nin bir vakitler girdiği askeri darbe-yeni Anayasa- demokrasi/askeri darbe-yeni Anayasa- demokrasi döngüsünün gerisinde yatan da buydu.

Bugün bir kez daha benzeri bir tıkanmanın eşiğindeyiz.

Çok şükür Türkiye’yi askeri bir müdahaleye sürükleyecek boyutta bir tıkanma değil bu.

Ama bunun bugün olmaması, yarın olmayacağı anlamına da gelmiyor.

İşte bu son noktaya varılmadan önce siyasetçilerin ellerine neşter alıp, Anayasal düzenimizi bu kez “sivil bir darbeyle” değiştirmeleri gerekiyor.

Bugünkü Meclis’in bunu yapabilecek gücü ve cesareti var mı, parti liderleri bu sıkışmanın nerede patlayabileceğini kestiriyorlar mı, bilemiyoruz.

Ama vakit geçirmeden, bir zamanlar Turgut Özal’ın hayali olan ve dün de Tansu Çiller tarafından seslendirilen Başkanlık Sistemi üzerine çalışmaya, düşünmeye başlamalıyız.