Sonunda ben de pilot oldum
Yazının başlığını görünce sakın içip içip kendimi kaybettiğimi ve alçaktan uçar hale geldiğimi düşünmeyin. Bunu zaten istesem de başaramam. Ben gerçek “pilot’luktan söz ediyorum.
Hani şu uçağın kokpitinde sol taraftaki “kaptan” koltuğuna oturanlar var ya, işte onlardan..
Uçağa binmeyi kendimi bildiğimden beri çok seviyorum. Freudçu bir yaklaşımı benimseyenler, bunda daha üç aylıkken annemin kucağında, babamın peşinde oradan oraya uçakla gidip gelmeye başlamamın da rolü olduğunu söyleyebilirler. Kimbilir, belki de doğrudur.
Ama ben onlardan biraz daha farklı düşünüyorum.
Uçmanın, uçağı kullanan siz olmasanız bile insanı özgürleştirdiğine inanıyorum.
Özellikle bulutlu ve kapalı havalarda, yağmur damlaları uçağın camına bir kırbaç gibi çarpar, uçak rüzgarla hafif hafif sallanırken, o kocaman çelik kuşun bulutları bir bıçak gibi yırtmasına bayılıyorum.
Çünkü bulutların içinden geçerken, içinde bulunduğunuz aracın gerçek gücünü hissedebiliyor, ulaştığı hızı, camı yalayıp geçen bulutların hareketlerinden görebiliyorsunuz. Sonra birden güneş patlar.
Bulutlar geridedir artık. Uçsuz bucaksız bir mavilikte, sadece uçağın motorunun sesini duyarsınız. İşte o an Hezarfen’den beri insanların neden uçmaya karşı tutku derecesine varan bir istek duyduğunu daha iyi anlarsınız.
Bilgisayarla uçmak
Dün, THY Genel Müdürü Atilla Çelebi ile birlikte, Türk Hava Yolları’nın eğitim merkezindeydim.
Benzerlerine Türkiye sınırları içinde zor rastlayabileceğiniz temizlik ve düzenlilikteki bu merkezde bir tane Boeing 737-400 simülatörü var.
THY filosunun önemli bir bölümünü oluşturan bu uçakların pilot kabinlerinin bir benzeri bu simülatör.
Bir bilgisayar tarafından yönetilen simülatör, pilot eğitiminde en önemli cihaz. Bu cihazda yeteri kadar eğitim görmüşseniz, benzeri bir uçağı kullanabilecek düzeye gelmişsiniz demektir.
Bir uçakla uçarken karşısına çıkabilecek her türlü sorunla boğuşmayı, uçağı her türlü şart altında indirmeyi ve kaldırmayı bu cihazla öğreniyor pilotlar.
Korkusuzluğun bilimsel dayanakları
Aynı eğitimin gerçek bir uçakla yapılması imkansız. Çünkü simülatörde karşınıza çıkabilecek durumlardan herhangi birisi ile bir uçakta uçuyorken ilk kez karşılaşmanız, yaşamınızın sona ermesi anlamına gelebilir.
İşte bu simülatörde ben de uçtum. Atatürk Havaalanı’ndan kalktım, Frankfurt’a, Hong Kong’a çeşitli hava koşullarında indim.
İndim dediysem bir anda oturup, otomobil kullanır gibi bu işi becerdiğimi de sanmayın. Yanımda 34 yıldır THYde pilotluk yapan Çelebi Kaptan vardı. Tabii otomatik pilot da..
Gördüklerimden etkilendim. Yolculuklarımda THY’yi tercih ettiğim için, yaşadıklarımdan sonra içim daha da rahatladı. Zaten uçaktan korkmazdım. Şimdi korkusuzluğumun bilimsel dayanakları olduğunu da gördüm.
Bir uçağın belki de hiçbir zaman rastlayamayacağı bir hava koşulunda simülatörle Frankfurt Havaalanına indik. Görüş 300 metrenin altındaydı. Bulutların yerden yüksekliği bir ağaç boyuna ancak ulaşıyordu. Kar vardı. Yandan gelen rüzgar uçağı ciddi olarak sallıyordu.
İşte bu şartlar altında uçağımız, tümüyle bilgisayar kontrollü olarak el değmeden Frankfurt’a indi ve pistte bir süre gittikten sonra yine kendi kendine durdu.
Teknolojik ilerlemiştik
THY filosunu gençleştirirken, tüm uçaklarını bu tür ileri teknoloji cihazlarıyla donatmayı da başarmıştı.
THY’nin artık Avrupa’nın önde gelen havayolu şirketlerinden biri olduğunun en önemli göstergesi de bu teknolojik ilerlemişlik düzeyiydi.
Bu sayede, KİT’leri kemirip bitiren adam kayırmacılık da ortadan kalkmıştı. THY’de uçmaya devam edebilen bir pilot, bu eğitimlerin tümünü başarmak zorundaydı. Arkadaşlık hatırı da işe yaramıyordu, çünkü eğitimdeki pilota geçer-kalır notu veren de bizzat bilgisayarın kendisiydi.
Atilla Çelebi şimdi hostesler için de teknik eğitim kalitesini yükseltecek bir simülatörün kurulmakta olduğunu söyledi.
THY’nin ulaştığı bu üstün seviyeyle iftihar ettim.
Keşke benzeri yatırımları diğer kamu kuruluşları için de yapabilsek!