Haftaya bu gün bu saatlerde ya oyunuzu kullanmak üzere evden çıkmaya hazırlanıyor olacaksınız, ya da oyunuzu kullandıktan sonra döndüğünüz evinizde pazar keyfi yapıyor olacaksınız.
Seçimlere bu kadar yaklaşınca da ister istemez insan gözünü seçim sonrasına, 25 Aralık sabahına çeviriyor.
Hatırlayacaksınız, dünkü yazımda kamuoyu araştırmalarının yayınlanan sonuçlarından hareketle, 25 Aralık sonrası için bazı tahminler yapmaya çalışmıştım.
“Eğer kamuoyu araştırmalarının sonuçları doğruysa” kaydını koyduktan sonra da ANAP ve DYP’nin bir arada olmadığı bir koalisyon hükümetinin kurulamayacağını, bunlar bir araya gelemezlerse kaçınılmaz olarak Refah’ın hükümete ortak olacağını belirtmiştim.
Bunu yaparken dayandığım temel varsayım, anketlerin doğru sonuç göstermesiydi. Çünkü milletvekili hesaplarını o anketlerin sonuçlarına göre yapmıştım.
Bugün sizlere anketlerdeki tablodan biraz uzaklaşmayı öneriyorum.
Benim kişisel görüşüm, 27 Mart yerel seçimlerinin seçmen üzerinde çok derin bir iz bıraktığı şeklinde.
Bir çok insan bazı gazeteler tarafından kasıtlı olarak yanıltılmamış olsaydı, bugün Ankara ve İstanbul’daki Refahlı belediyelerin yerinde ANAP’lı ya da CHP’li belediyeler olacaktı.
Ankara’da CHP, İstanbul’da ise ANAP, Büyükşehir ve ilçe belediyelerin başkanlıklarını alıp, götüreceklerdi.
Seçmen nasıl yanıltıldığını ve bu yanıltmanın:kendisine neye mal olduğunu çok iyi gördü.
Bugün seçimlere bir haftalık bir süre kalmasına rağmen bazı insanların hala “kararsız” olmasının altında yatan sebep işte budur.
Yüzbinlerce insanın kararsız kalmasının sebebi “attığım oy boşa gider ve aradan Refah sıyrılır mı?” sorusuna cevap verememektir.
Bu soruya doğru cevap vermek ise “bilgili olmaktan” geçiyor.
Her seçmenin oyunu belirlemesinde farklı etkenler var. Ancak, kararsızlığının sebebi esas olarak “aradan Refah sıyrılmasın” görüşü olan seçmenlerin bakışını netleştirecek tek bir soru var.- Hangi parti, Refah’ı seçmeye en yakın aday?
Bu sorunun doğru cevabını bulan seçmen için artık kararsızlık söz konusu olmayacaktır.
O, oyunu Refah’ın en büyük rakibine yönlendirecek ve sandık başında görevini yapacaktır.
Tansu Çiller ve Deniz Baykal aralarında anlaşıp, kamuoyu araştırmalarının bu seçimler öncesi yayınlanmasını yasaklattılar.
Bunu yaparken neyi hedefledikleri pek iyi anlaşılamamıştı.
Ama, şu anda bulunduğumuz aşamada görünüyor ki hedefleri kendilerini korumakmış, Türkiye umurlarında değilmiş.
Çünkü, kararsız seçmeni etkileyecek anketlerin sonuçlarının yayınlanmaması en çok onların işine yarıyor. Bir de Refah’ın tabii…
Bu nedenle geçenlerde bir derginin yasakları delip yayınladığı anketler en çok Çiller’i ve Çiller’in yayın organı gibi davranan gazeteyi rahatsız etti.
Anketleri yayınlayan derginin, Çillerci gazete ile aynı binada hazırlanıyor olması, olayın boyutlarının büyümesine ve bazı gazetecilerin işten atılmasına bile yol açtı.
Kızgınlığın esas sebebi, kamuoyu anketlerinin yayınlanmasından çok durumun ANAP’a yarayacak olmasıydı.
Seçimlerden sonra Refah Partisi’nin katılmayacağı bir hükümetin kurulmasının iki yolu var.
Bunlardan bir tanesi DYP ile ANAP’ın seçimlerden sonra birleşmeleriyle mümkün olabilecek bir formül.
Eğer iki parti arasında ciddi bir oy farkı olursa, seçimin mağlubu liderin artık siyasetin içinde tutunabilmesine imkan olmayacak.
Bu da küçük partinin büyüğüne katılmasıyla sonuçlanacak yeni bir sürecin başlaması demek.
İkinci yol ise kararsızların ve anti-Refahçıların oylarının önde giden partiye yığılması ve böylece oluşacak büyük oy farkıyla o partinin Meclis’te büyük bir sandalye kazanması.
Her iki durumda da ANAP’ın, DYP’ye karşı daha avantajlı olduğu bir gerçek.
Hatta öyle bir sonuç çıkabilir ki, Refah’ı geçmeye en yakın parti durumunda olan ANAP bazı sosyal demokrat oyları bile kendisinde toplayabilir.
Durum böyleyken ve ANAP’ın Refah’ı geçmek üzere olduğu bilinirken, bazı gazetelerin hayali bir Çiller-Refah yarışı çıkarmalarını ise anlayabilmek mümkün değil.
Türkiye’yi seven bir insanın, memleketine bu kötülüğü yapabileceğine inanmak istemiyorum.
Refah’ın gerçek yüzü her geçen gün biraz daha ortaya çıkar ve RP, ANAP karşısında gerilerken, sırf iktidarın nimetlerinden yararlanmak uğruna bu kötülüğün yapılmasını bir gazeteci olarak içime sindiremiyorum.