Türkiye’nin gelişmiş, medeni bir ülke olmasının, ancak ve ancak toplumsal temizlenme ile sağlanabileceğine inanıyorum.
Toplumun sırtına yapışmış, kanını emen sülükler birer birer ayıklanmadan, Türkiye’nin kendisini bekleyen aydınlık geleceklere yönelemeyeceğini düşünüyorum.
Bunda en büyük görev ise basına düşüyor.
Eğer Türk basınının şerefli isimleri olmasaydı, ne İSKİ, ne İlksan ne de Civan skandalları ortaya çıkarılamazdı.
Ancak son zamanlarda Türk basını da kirlenmeden nasibini aldı.
“Ben paradan başka bir şey düşünmem arkadaş” diyebilen genel yayın müdürleri türedi.
Başbakanla yat-uçak arkadaşlığı geliştirip, devlet bankaları aracılığıyla banka sahibi olma heveslisi gazete patronları var artık.
Yalı çetelerinin içine girip, onların tetikçiliğine soyunarak, ucundan bir gazetenin sahibi olmaya soyunan zavallı ev böcekleri çıktı.
Bu yüzden Türk basını eskisi gibi görevini yerine getiremez oldu.
Kalemler ucuz-pahalı denmeden satıldı, ceplere konan avantalara bakıldı.
Akşam gazetesinin ve onun sahibi gibi görünen Mehmet Ali Ilıcak’ın bir süredir estirdiği terör, Türk basınının ne hale geldiğinin içler acısı tablosunu yansıttı.
Akşam gazetesi belirli sayıda kupon biriktiren okuyucusuna televizyon vereceğini iddia ediyor.
Bu televizyonların hayaliyle yaşayan yüzbinlerce insan, günlerdir kupon kesiyor.
Türkiye’de en çok sayfalı gazete bile 25 bin liraya satılırken, Akşam gazetesi fiyatını önce beşer beşer, sonra da on bin lira birden artırdı.
Bu durumdan canı yanan okuyucu, dürüst bildiği gazete ve gazetecilere durumu şikayet etti.
Emin Çölaşan da bunları gazetedeki köşesinde yayınladı.
Vay sen misin bunu yapan…
O günden beri de Akşam gazetesi, Çölaşan’a ve çalıştığı gazetenin sahip ve yöneticilerinin aleyhine inanılmaz bir iftira ve yalan kampanyasına girişti.
Bu kampanyanın, sırf rekabet kaygısıyla bazıları tarafından da körüklendiği ile ilgili şüphelerimi bir kenara bırakıyorum.
Yapılan şey tek kelime ile şantajdır, tehdittir.
“Benim hırsızlıklarıma göz yummazsanız, yalan dolan yazar sizi herkese rezil ederim” demektir.
Şerefli insanlar bu şantaja boyun eğmezler.
Bu tam tersine onları biler, namussuzlukların üzerine daha cesaretle gitmek gücünü verir.
Buradan açıkça söylüyorum.
Mehmet Ali Ilıcak ayağını denk atsın.
Halkı nasıl dolandırmaya çalıştıklarını çok iyi biliyoruz ve yakalarını bırakmayacağız.
Halka attıkları kazıkları fitil fitil burunlarından getiremezsek biz de bu mesleği burada bırakırız.
Bu tehdit ve şantaja boyun eğeceğimiz sanılmasın.
Mehmet Ali Ilıcak’ın arkasına saklanıp, bu rezillikten ticari çıkar sağlamayı düşünen zavallılar da çok sevinmesinler. Bu soyguna onların da ortak olduğunu unutmayacağız. Mehmet Ali hesabı öderken, onlar da yanında olacaklar. Bir yere kaçamayacaklar.
Sözüm Türk basınının şerefli kalemlerine, basın kuruluşlarına…
İçimizde bu tür mikropları barındırmaya devam edersek, çok yakında ortada ne basın kalacak ne de başka bir şey.
Basının onuruna sahip çıkacak namuslu gazetecilerin, nerede çalışırlarsa çalışsınlar bu soyguna ve bu aşağılık karalama kampanyasına karşı dik durması gerekir.
Bu şerefsizliğe bugün sesinizi çıkarmaz ve içinizden bu mikropları temizleyip atmazsanız, yarın çok geç olabilir.