RADİKAL

2000 yılının Kurban Bayramı için…

 Benim çocukluğumda kurban bir ağacın altında kesilirdi. Önce bir çukur kazılır, kurbanın kanı bu çukura akıtılırdı. Hayvanın kullanılmayan yerleri de bu çukura konulur sonra üzeri toprakla örtülürdü.

Sanıyorum betonlaşmamış birçok yerde, küçük yerleşim merkezlerinde hâlâ böyle yapılıyordur.
Dün sabah gazeteye gelirken İstanbul’un otomobillerden kurtulmuş sokaklarında biraz dolaştım.
Kimisi kurbanını elektrik direğine asmıştı. Kimisi kurbanın derisini yüzmek için asabileceği bir yer de bulamamış, bu işi kaldırımda yapmaya çalışıyordu. Birkaç kişi yağmur sularını toplamak için sokaklara konulmuş ızgaraların başında kurban kesiyordu. Boğaz kıyısında kestiği
kurbanın kanını denize akıtan, artıklarını denize atanlar da vardı.
Sokaklar tam bir kan deryasıydı. Öbek öbek kan gölleri birikmişti. Çiseleyen yağmurun oluşturduğu akıntılar bu kanları sokaklardan caddelere doğru sürüklüyordu.
İstanbul sokakları bir boya fabrikasının atıklarının boşaltıldığı bir dere görünümündeydi. Asfaltın siyahı, betonun grisi kırmızıya boyanmıştı.
Kurbanların bağırsaklarından çıkarılan pislikler orta yerdeydi. Aralarında çocuklar koşuşturuyordu.
Başı boş kediler, köpekler kanların ve pisliklerin arasında yalanıp duruyordu. Gece olup el ayak çekilince bunlara kemirgenlerin de katılacağını tahmin etmek için çok fazla şey bilmek de gerekmiyor.
Bulaşıcı hastalıkların oluşması ve yayılması için bulunmaz bir doğal ortam bu.
Kurban kesimi konusundaki dini bilgilerimin mükemmel olduğunu söylemem mümkün değil.
Ama sanki bu işte bir yanlışlık var gibi geliyor bana.
Kurban kesmek geçmişi binlerce yıla dayanan bir dini kural ve gelenek. Bu kuralın konduğu ve geleneğin oluştuğu dönemlerin kentleriyle, bugünün kentleri farklı. Üstelik, kurbanın kanını toprağa akıtma ve artıklarını gömme geleneği, rastgele oluşmuş bir kural da değil. Bunun sünnet olduğunu belirten kaynaklar olduğu gibi, İslamiyet’in hijyene ilişkin kuralları da kurban artıklarının etrafa saçılmasına izin vermiyor.
O yıllarda en kalabalık yerleşim birimi yüz, bilemediniz iki yüz bin kişiydi. İnsanların çok büyük bölümü küçük yerleşim merkezlerinde, bahçe içindeki evlerde yaşıyordu. O dönemin toplumsal hijyen ihtiyaçlarıyla günümüzün kent yaşamının hijyenik zorunluluklarını karşılaştırmak bile mümkün değil.
Belediyelerin dini zorunluluklarla, sağlık gerekleri arasında bir denge oluşturacak önlemleri alması gerekiyor gibi geliyor bana.
Herkesin aklına estiği yerde kurban kesmesinin, atıkları sokaklara bırakıp gitmesinin, kanı sokaklarda akıtmasının ve kentleri büyük bir mezbahaya dönüştürmesinin önlenmesi görevi belediyelere düşüyor.
Bol suyu olan, atıkları belirli bir yerde toplayıp insan ve hayvan sağlığına zarar vermemesi için imha etmeye yeterli donanımı olan özel kurban kesim merkezlerinin oluşturulmasının dini gereklerle çelişmeyeceğini düşünüyorum.
Gelecek kurban bayramlarında toplumsal sağlık kurallarını da gözeten medeni koşullarda bir ibadet için çalışmalara hemen başlamak gerek.
Bayramınız kutlu olsun.