Dün İstanbul’da tatlı bir bahar esintisi vardı. Yakmayan, ama insanın içini ısıtan güneş ışıkları Boğaz’ın deli deli akan suları üzerinde birbirleriyle kovalamaca oynuyorlardı.
Güzel havalarda Boğaz’ı Boğaz yapan şeyler de tabloda yerlerini almışlardı: Suya dalıp çıkan martılar ve birbirlerinin içine akmak istercesine sarmaş dolaş deniz kenarında yürüyen genç âşıklar.
Bütün bir hafta hiçbir perhize uymamanın verdiği vicdan azabıyla Boğaz’a çıkan benim gibi yalnız yürüyüşçülerin arasında hepsi sanki bir başka dünyada gibiydiler.
Karşı kıyılarda erguvanlar ile leylaklar arasında manzaraya hâkim olmak için yüzyıllardır süren gizli savaş devam ediyordu.
Etrafı seyrederken aklıma çocukluktan ilkgençliğe geçtiğim yıllarda Antalya’da Gülsen Abla’nın söylediği sözler takıldı.
Alaturka müziğe karşı şiddetli bir Batı müziği taraftarıydım. Okuduğum iki-üç kitabın verdiği cesaretle ve orijinallik yapmanın o yaştaki gençlere verdiği büyümüşlük duygusuyla, klasik müziğin neden dünyadaki diğer tüm müzik türlerinden daha üstün olduğunu anlatır, etrafa caka satardım.
Gülsen Abla bana “Şimdi anlamazsın” demişti. “Aşık olduğun zaman alaturkanın değerini daha iyi anlayacak ve seveceksin.” Büyüdükçe bu sözlerin anlamını daha iyi kavradım.
Uzunca bir süredir aşk denilince gözümün önüne yalnızca alaturka müzik ve Boğaz’da el ele yürüyen sevgililer geliyor.
Alaturka müziğin Boğaz kıyılarında hayat bulmasına ve Boğaz’dan akıp geçen sulara ev sahipliği yapan İstanbul’da en güzel şarkıları yaratmasına hiç şaşırmıyorum. 0 unutulmaz şarkıların yaratıcıları belki yaşadıkları dönemde sevgililerinin elinden tutup Boğaz’da hiç yürüyemediler. Ama eminim ki o arzuyu içlerinde ölene kadar taşıdılar.
Ortega, “Yaşamda öyle durumlar, öyle anlar vardır ki insan hiç farkında olmadan kişiliğinin özünü, gerçek yaradılışını büyük ölçüde ortaya koyar. Bu durumlardan biri de sevgidir. Sevgi, varlığımızın en derinlerinden doğan bir tepidir; yaşamın görünür yüzeyine çıkarken, deniz kabuklarından ve yosunlardan oluşan bir alüvyonu da kendisiyle birlikte derinlerden sürükleyip getirir” diyor. Sanıyorum, biz Türklerin de âşık olunca alaturkaya dönüşlerinin temelinde bu yatıyor.
Aşk, içimizde binlerce yılda oluşan ulusal kişiliğimizin gerçek özünü dışarı vurmamızı sağlıyor.
Dün Boğaz’da bu düşünceler içinde yürüdüm. Yalnızdım. Alaturkayı çok sevdiğimi hissediyordum.