Radikal’in yazıişlerinde arkadaşlarla birlikte en çok konuştuğumuz konulardan birisi de “Türk basınının durumu”. Konu bizi birçok yönden ilgilendiriyor.
Bir kere hepimiz gelirimizi sadece bu işi yaparak kazanıyoruz. Basın sektörünün genel durumu bozuldukça gazetecilerin giderek daha da artan oranlarda işsiz kalması söz konusu. İkincisi, yaşadığımız ülkenin sorunlarının çözümü için özgür ve güçlü bir basının varlığı şart.
Geçenlerde size sözünü ettiğim ‘Günü Yakala’ isimli kitapta (Yazan: Danny Cox, Rota Yayınları) şirketlerin ya da kişilerin kendi kendilerinin önüne koydukları engellerin aşılması için yapılması gereken şeylerden söz ediliyor.
Zor durumlardan kurtulmanın en önemli yollarından biri kişilerin ya da kurumların kendi içlerindeki yaratıcılık potansiyelini harekete geçirmek. Ama bu yazıldığı kadar kolay yapılabilen bir iş değil. Cox, yaratıcılığın önünde dört engel olduğunu yazıyor. Onları okurken kendimi bir gazete yöneticisi olarak çok kötü hissettiğimi itiraf etmeliyim.
İşte Cox’un yaratıcılığın engelleri olarak saydığı şeyler ve Türk basınının durumu:
1 – Alışkanlık: Cox, yüksek performans sürecinin en belli başlı engeli olarak “rahat olmayı” gösteriyor. “Ama biz bunu hep böyle yaparız” cümlesi daha iyisini öğrenmeleri gereken pek çok kuruluşun kalıp sözcüğüdür, diyor.
Bu cümleyi okurken 23 yıllık gazetecilik hayatımda en çok duyduğum şeylerden birisinin bu olduğunu dehşetle fark ettim. Aradan geçen yıllar boyunca işimizi yaparken kullandığımız teknoloji değişti, oturduğumuz binalar değişti, ama nihai ürünü pazara çıkartırken yapmaya alıştığımız şeylerin hemen hemen hiçbiri değişmedi. Kendi gazetecilik hayatımdaki önemli dönüşümlerin hepsini eski alışkanlıkları bir kenara bıraktığım dönemlerde gerçekleştirdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Blue Jean, Tempo, Aktüel dergileri ve Spor, Posta, Fanatik, Radikal gibi gazetelerin yakaladığı başarının büyük ölçüde eski alışkanlıkları ve gelenekleri bir kenara bırakmakta yattığını düşünüyorum artık.
2 – Korku: Glenn Ford vaktiyle “Ya korktuğunuz şeyleri yapacaksınız, ya da korku işbaşına gelecek” demiş. Eski alışkanlıkların yıkılmasının zorluğunun altında yeni şeylerden korkmanın yattığını düşünüyorum. Sonuç olarak her zaman yapılanı yapıp, başarısız olmanın izah edilebilir bir tarafı var. Ama ne kişiler ne de kurumlar yeni bir şey deneyip de başarısız olanlara karşı aynı “şefkatli yaklaşımı” gösteremiyorlar.
3 – Önyargı: “Bu düşünce müthiş gözüküyor, fakat bunun bizim gazetemizde işlemesi söz konusu değil” sözünü de en az bin kere duymuş, en az yüz kere söylemişimdir. Gazetelerin hâlâ doğru dürüst bir insan kaynakları ve performans değerlendirme sistemi kuramamış olmasının altında da bu söz yatıyor. Bir sürü parlak fikrin denemeye bile değer görülmeden bir kenara atılıp unutulmasının altında da bu anlayış var.
4 – Atalet: Cox “Eğer bir şey son iki yıldır aynı şekilde yapılıyorsa bunun daha iyi yapılması için yüzde seksen daha fazla şans vardır” diyor. Ben kendimi bildim bileli gazete satış ve pazarlaması aynı şekilde yürütülüyor. Gazete dağıtım şirketleri hala geniş çaplı bir nakliye firması anlayışıyla çalışıyorlar. Biz gazete yöneticilerinin tek bildiği “pazarlama taktiği” promosyon. Müşteri ve personel memnuniyeti, toplam kalitenin yükseltilmesi gibi kavramlara hâlâ yabancıyız.
Kendimize karşı belki biraz fazla acımasızlık olacak ama galiba yaşadığımız sorunların temelinde yaratıcılığı ihmal etmiş, hatta yaratıcılığı cezalandırmış olmamız yatıyor.