Refah Partisi’nin iktidara geldikten sonra daha merkeze kayacağı ve bir anlamda ‘düzen içi bir parti’ olacağına yönelik düşüncelerin aslında bir hayalden ibaret olduğu her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor.
Erbakan’ın parti kongresinde söylediği neredeyse Atatürkçü olduğunu düşündürtecek sözlerinin de bir ‘takıyye’ olduğunu düşünenleri haklı çıkartacak gelişmeler var.
Son günlerde Sincan’da başlayan, Kayseri’deki olaylarla devam eden ve Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın ‘mum söndü’ benzetmelerine varan gelişmeler, Refah’ın toplumu ‘İslami hayat tarzını isteyenler’ ve ‘ötekiler’ olarak ikiye bölmeye yönelik politikalarını hızlandırdığını gösteriyor.
Ben kişisel olarak, demokratik bir düzende her türlü fikrin savunulmasından yanayım.
Hatta demokrasi içinde savunulan bu fikirlerin, bir anlamda ‘demokrasi düşmanı’ mesajlar
içermesini, hedefler göstermesini de yadırgamıyorum.
Siyasi fikir sahiplerinin halkı kendi yanına çekmek için her türlü propaganda imkânından yararlanmasını da demokrasinin bir gereği sayıyorum.
Ancak Refah Partisi’nin girişimlerini de doğrusunu isterseniz bu yukarıda saydığım çerçeve içinde değerlendiremiyorum.
Refah Partisi toplumu iki ana kampa bölerek kendi siyasi gücünü sağlamlaştırmak için tehlikeli bir oyun sahneye koyuyor.
Durduk yerde ışıkları söndürme eylemine en yetkili ağızlarıyla karşı çıkmalarını da toplumu her fırsattan yararlanarak ‘bizimkiler’ ve ‘ötekiler’ diye ikiye bölme girişimi olarak görüyorum.
Böylece Refah Partisi, kendi dar ve İslami düzen isteyen tabanına bir arada olma, dayanışma fırsatı yaratmaya çalışıyor.
Bunu yaparken de bütün bir toplumu ‘inanan-inanmayan’, ‘Alevi-Sünni’, ‘ışık söndüren-söndürmeyen’, ‘Kürt-Türk’, ‘oruç tutan-tutmayan’ ‘türban takan – takmayan’ gibi iki ana kampa
ayırmakta da bir sakınca görmüyor.
Oysa son derece kritik dengeler üzerinde duran Türkiye demokrasisinin geleceği toplumu
bölmekten değil, birleştirmekten geçiyor.
Birbirimizi dinlemek ve anlamak yerine bizim gibi olmayanları aşağılayarak dışlamak
politikasının bize nelere mal olacağını umarım yaşayarak görmek zorunda kalmayız.
Bence Türkiye’nin gündemindeki en önemli sorun şu anda Refah Partisi’nin demokrasinin kurallarını içine sindirip, sindiremeyeceğinde düğümleniyor.
Refah, ortak düşmanlar yaratarak kendi tabanını diri tutma hesaplarını bir kez daha gözden geçirmeli.
Bana öyle geliyor ki yanlış bir hesap yapıyorlar ve bu hesabın yanlışlığının anlaşılması için Bağdat’a gidecek kadar da vaktimiz yok.