Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Basının görevi nedir peki?

Makedonya’nın başkenti Üsküp’te üzerinde durmuş bir meydan saati bulunan yarı yıkık bir duvar var. Saat 5’i 17 geçe durmuş. Bu, 26 Haziran 1963 günü Üsküp’ü yerle bir eden ve binlerce insanı öldüren depremin meydana geldiği an.

Depremde yıkılan gar binasının bir duvarı, üzerindeki bu saatle birlikte depremden sonraki enkaz kaldırma çalışmaları sırasında muhafaza edilmiş. Depremde ölenler için dikilen bir anıt gibi.. Binlerce insan için zamanın durduğu ve bir daha hiç ilerlemediği o anı hatırlatmak istiyor. Üsküp’ün bunu hiç unutmadığını kentin tarihi merkezinin dışında kalan bölümlerini gezerken daha iyi anlıyorsunuz. O yarı yıkık duvar, sanki Üsküp’ün geçmişini geleceğinden ayırıyor.
Bu sabaha karşı 3’ü 2 geçe bir yıl önceki felaketin kurbanlarının anısına Türkiye ayaktaydı. Ama bunu yılda bir defa anılan bir acı hatıra olmaktan çıkarmak zorundayız. 17 Ağustos 1999, 03.02’yi aynı felaketleri bir daha yaşamayacağımız günlerin başlangıcı yapmalıyız. Türkiye’de insanların kötü inşa edilmiş binaların içinde bir gece yarısı hayatlarını kaybetmeyecekleri günler için bir milat gibi..
Depremin ilk gününden beri bilim adamları hep aynı şeyi söylüyor: Türkiye aktif fay hatlarının bulunduğu bir coğrafyada. Nüfusumuzun çok büyük bir bölümü, her an harekete geçecek bir fayın üzerinde yaşıyor. Ama böyle büyük bir felaketin üzerinden geçen bir yıla rağmen bu gerçeği hâlâ anlayabildiğimizi ve sindirebildiğimizi söylemek de mümkün değil.
Başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerimizde depreme hazırlıklı olmak daha hâlâ ‘iyi kurtarma ekipleri kurmak’la bir tutuluyor. Şehrin kötü zeminli yerlere inşa edilmiş semtlerini belirli bir zaman içinde nasıl boşaltıp daha emin yerlere nasıl taşıyabileceğimizi bilmiyoruz. Mevcut binaları daha emniyetli hale getirme yolunda hiçbir girişimimiz yok. Maliyetini bilmiyoruz, bunu nasıl finanse edebileceğimizi bilmiyoruz.. Bunu bilmediğimiz gibi bundan sonra kentlerimizin nasıl bir bölgede gelişmesini sağlayacağımızı, hangi bölgelerde artık kesinlikle inşaat izni verilmeyeceğini de bilmiyoruz. Rant hırsının geleceğimize nasıl bir tuzak kurmakta olduğunun farkında bile değiliz. Herkes depremle birlikte yaşamayı öğrenmek gerektiğinden söz ediyor ama bunun nasıl bir ‘bilgi’ olduğundan haberimiz bile yok.
Dün bazı gazetelerde bazı köşe yazarları, deprem kurbanlarını anmaya yönelik sivil girişimi ‘moral bozmak’, ‘acı hatıraları tazelemek’le suçladılar. Bunun bir yıldır ihmal ettikleri bir görev olduğunu hiç düşünmediler.
Radikal bir yıldır kısıtlı sayfa imkânlarına rağmen istisnasız her gün depremle ilgili haberleri ve gelişmeleri özel deprem sayfalarında okuyucularına duyuruyor. Depremle mücadelenin esasen bir bilinç sorunu olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Herkes depremden gerekli dersleri çıkarmamız gerektiğini söylüyor. Bu gerekli derslerin çıkarılıp çıkarılmadığını, çıkarılan derslerin kendilerine uygulama alanı bulup bulmadığını basından başka denetleyecek bir güç var mı?