RADİKAL

Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur!

Barbaros Hayrettin adıyla son günlerde meşhur olan adamın şarkısını sizler de duymuş olmalısınız. “Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” nakaratının biteviye tekrarlandığı şarkısını da herhalde ezberden söyleyebilecek kadar çok dinlediniz.

Şarkının ne tür bir müzik akımını temsil ettiğini doğrusunu isterseniz kestiremedim. Rap desem değil, rock desem hiç değil.. Tıpkı şarkıyı söyleyen gibi ‘garip kılıklı’ bir şarkı. Allahtan müzik eleştirmeni değilim, yoksa o şarkıyı neresinden tutup da anlatacağımı bir türlü bulamazdım.

Ben bugün sizlerle şarkının sözlerinin bende uyandırdığı izlenimleri paylaşmak istiyorum.

Troçki (toprağı bol olsun) Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ni, Stalin’in ‘tek adam diktatörlüğü’ne karşı uyarırken Doğu toplumlarının önemli bir özelliğine dikkat çekmişti.

Doğu toplumlarının kendilerine her zaman bir ‘baba’ arama eğiliminde olmalarından söz etmiş ve bu nedenle aslında bir Doğu toplumu olan Rusların da Stalin’in şahsında bu ‘baba’yı bulma eğiliminden endişe etmişti.

Endişeleri boşa çıkmadı. İşçi sınıfının yerini parti, partinin yerini merkez komitesi, merkez komitesinin yerini de Stalin’in alması için fazla uzun beklemesi gerekmedi. Ruslar da böylece kısa süre önce kendilerini terk edip giden ‘çar baba’larının yerini alacak birisini bulmuş oldular.

Ruslar gibi, İranlılar gibi, Çinliler ve Japonlar gibi Türkler de Doğulu bir toplum. Bu yüzden bizler de ‘babasız’ yapamıyoruz. İstiyoruz ki, birileri bize sahip çıksın, bizim adımıza kararlar versin, uygulasın.

Demokrasi isteklerinin böyle bir baba arama ihtiyacında olmayan batı toplumlarından çok sonra doğuluların gündemine girmesinin sebebi, ‘baba’ya olan aşırı düşkünlüğümüzden kaynaklanıyor olmalı.

Biz, ‘padişah babamızı’ diğer doğulu toplumlara göre daha erken kaybettik. Küçük yaşta yetim kaldığımız için de kendimize yeni bir baba figürü aradık. Doğrudan doğruya devlet aygıtını babanın yerine koyduk. Onu baba belledik, ‘devlet baba’ dedik.

Bu yeni ‘cici babamız’ın da aslında bizim gibi etten kemikten insanlar tarafından oluştuğunu görmezden geldik. Onun gücü karşısında kayıtsız şartsız boynumuzu eğdik. Bize kötü muamele eden devlet organlarına “Sen benim vergilerimle yaşıyorsun. Bana böyle davranamazsın” demedik, demeyi aklımızdan bile geçirmedik.

Amerikan filmlerinde böyle konuşan insanları gördükçe de şaşırdık. Devlet babanın çocukları değil, özgür vatandaşlar olduğumuzu bir türlü içimize sindiremedik. Özgür vatandaş gibi davranmak isteyenlerin tepelenmesine de onun için sesimizi hiçbir zaman çıkartmadık.

Çağımız imaj çağı. Doğu toplumlarının bu özelliklerini iyi bilenler kendi imajlarına ‘baba’ kavramını yerleştirdiler. “Kurtar bizi baba” diye bir süre de onların peşinde koştuk.

O gidince de kendimize sahte sarışın bir ‘ana’ bulmakta gecikmedik. Ne de olsa artık Batılılaşıyorduk ve daha yumuşak görünen ‘ana’ figürüne sarılmamız çok doğaldı.

Kimbilir, belki de saçmalıyorum, ama o garip şarkının bu kadar yayılmasında başka bir sebep de bulamıyorum.