Bilişim Fuarı’ndaki Türkiye
Dün Bilişim Fuarı’na gittim. Saat 14.00’te orada olmam gerekiyordu ve nasıl başardığımı bilemediğim bir şekilde tam 14.00’te orada oldum. Tüyap Fuar Merkezi’nin Türkiye’de eşine pek rastlanmayacak büyüklükte bir otoparkı var.
Otopark dolmuştu, çevredeki yolların kenarı dolmuştu, caddenin karşı tarafındaki kaldırım dolmuştu… Fuar alanının otopark kapısından içeriye girmem yaklaşık 15 dakikamı aldı. Otomobilden inip yürümeye karar verince gördüm ki arkamda da uzunluğu yüz metreyi rahatlıkla geçen üç-dört şeritlik bir otomobil kuyruğu vardı.
İnanılmaz bir kalabalık da fuarın giriş kapılarındaydı. Böylesine bugüne kadar sadece stadyum girişlerinde rastlamış bir insan olarak hayretle karışık bir mutluluk duydum.
Diyebilirim ki kuyrukta bekleyenler arasında en yaşlısı bendim. Üniversite ve lise öğrencisi oldukları hemen anlaşılan gençler ve inanılmaz sayıda çocuk fuarın içini, dışını doldurmuştu.
Gördüğüm tablo Türkiye’nin ‘gerçek gündemi’nin, politikacıların, askerlerin, aydınların, gazetelerin kendi gündemlerinden bir hayli farklı olduğunu düşündürttü bana. Gerçi haksızlık yapmayayım, Radikal de dahil bütün gazeteler Bilişim Fuarı’na özel bir önem verdiler, ekler yayımladılar. Ama özellikle gençler nezdinde böylesine büyük bir olay haline dönüşen fuarı bir gün manşetlerimize taşımak ben de dahil hiçbirimizin aklına gelmedi.
Fuarı gezenlerin tümünün bir bilgisayar sahibi olmadıklarına hiç kuşku yok. Ama öyle bir ilgi var ki Türkiye’nin gelecekte ümitli olması için birçok sebebimiz var diye düşünüyorum.
Ekonomik ve toplumsal gelişme göstergeleri bakımından Türkiye’nin bir hayli gerisinde olan bir çok dünya ülkesi, örneğin Hindistan, sahip oldukları bu potansiyeli kendileri için önemli bir gelir kapısına dönüştürmeyi başardılar. Türkiye’nin bu alanda daha hâlâ emekleme devresini yaşıyor olmasının sorumlusu başta biz gazeteciler olmak üzere herkes ve özellikle de politikacılar.
Bilgisayarları okulların kilitli bir odasında tutarak ve haftada bir saat çocukları oraya sokup çıkararak bu gelişmenin bir patlamaya dönüştürülemeyeceğine hiç kuşku yok. Okulların bilgisayar sınıflarını (yoksa laboratuvar mı deniliyor) her çocuğun canı her istediğinde kullanabileceği bir tür oyun alanına çevirmek zorundayız. Standlardaki bilgisayarlara imrenerek bakan, bir tuşuna dokunabilmek için dakikalarca kuyrukta beklemek zorunda kalan çocuklarımızın hiç olmazsa okulda geçirdikleri boş saatlerde bu imkâna sahip olmaları gerek. Burada büyük bir potansiyel yatıyor ve ne yazık ki biz onu bir türlü harekete geçiremiyoruz.
Son bir eleştiri de fuarı düzenleyenler ve stand sahipleri için: Dünyanın birçok yerinde birçok fuar gezdim. Audio-video fuarlarında bile bu kadar büyük gürültü yaratıldığına tanık olmadım. Sonuna kadar açılmış müzik setlerinden yayılan arabesk melodiler, ‘koş vatandaş, buraya koş’ çığırtkanlıkları her şeyden önce fuarın adıyla bağdaşmıyor. Adı üzerinde bu bir ‘yüksek teknoloji’ fuarı ve dikkat çekmek için ne Salı Pazarı esnafı gibi bağırmaya ne de garip müzikler çalmaya gerek var. Sadettin Tantan bu gürültüye ne der bilmiyorum ama Bodrum diskotekleri bile fuar alanından daha huzurlu gibi geldi bana…