Evliliğin 'özgür' olanı ne ola ki?
Dünyayı radyo DJ’leri yönetseydi ne kadar iyi olurdu diye düşünüyorum bazen.. Elbette sadece radyo değil, çok fazla sallanmamaları koşuluyla televizyon VJ’lerine de razıyım.
Bir kere dünyada bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket bile onların nezdinde ‘unut gitsin’den daha öteye bir anlam ifade etmiyor. Sürekli gülümsemek, herkese seni seviyorum demek, hoşgörülü olmak temel düsturları ve anlamsız bir gülüşle bu sözleri bıkıp usanmadan bütün gün tekrarlayabilmek gibi bir özellikleri de var. Sevgiliniz sizi terk mi etti, kolay: Unutun gitsin.. İşten mi kovuldunuz, mesele değil: Patronunuza gidip ‘yine de seni seviyorum Ahmet Bey’ deyin.. Kocanız sizi aldatıyor mu, ne kadar da şanslısınız: İşte size boşanma tazminatını harcayabilece- ğiniz beş gözde yerin listesi..
Radyoların böyle insanı yaşadığı andan ve hayattan ‘koparan’ bir tarafı var. Bunu en çok radyolardaki ‘talk şov’larda anlıyorum. Mesela geçen gün radyolardan birinin tartışma konusu ‘evlilik anlaşmaları’ydı.. Amerika’da yaygın bir uygulama olduğunu gazetelerden, televizyonlardan öğrenmiştik. Demek ki bu âdet Türkiye’ye de gelmiş ve bir anda halkımızın önemli bir gündem maddesine dönüşmüş.
Radyodaki sempatik sesli sunucunun sorduğu soru şuydu: Evlenirken evlilik anlaşmanıza en çok koydurmak istediğiniz madde nedir?
Cennet vatanımın bekâr erkekleri ve bekâr kızları telefon parasından çekinmeden sırayla bağlanıp görüşlerini açıkladılar. İki ihtimal var: Ya kimsenin bu konuda bir fikri yok (hayır anlaşmayla ilgili değil, evlilikle ilgili fikri yok) ve ilk söylenen görüşü radyoda dinleyip papağan gibi tekrar ediyorlar ya da hepsi çıldırmış!
Araştırmaya katılanların kahir ekseriyeti evlilik anlaşmalarına ‘özgürlük’ maddesi koydurmak istiyor. Evet doğru okudunuz, özgürlük! Bir daha yazıyorum ki yanlış anlaşılmasın, evlilik anlaşmalarına koydurmak istedikleri madde bu: Özgürlük!
Şimdi diyeceksiniz ki “E güzel kızım (ya da yakışıklı oğlum) madem özgür olmak istiyorsun niye evleniyorsun?”
Ama dünya, radyo dünyası bir kere, bizim yaşadığımıza hiç benzemiyor.. Dediğim gibi yaşanan gerçeklikten insanı ‘koparan’ bir tarafı var ve mikrofonu bir şekilde eline geçiren herkes mutlaka uçuk bir şeyler söylemek zorunda kalıyor.
Öte yandan şöyle de düşünebiliriz: Demek ki halkımız bir bakıma sağduyusunu da hâlâ yitirmiş değil: Evliliğin insanın bazı özgürlüklerinden vazgeçmesi anlamına geldiğinin farkında. Evliliğin bir tür ‘aşk hapishanesi’ne dönüşmesini istemiyor.. Kaya Çilingiroğlu ya da İbrahim Tatlıses’in düştüğü rezil durumlara düşmemek için işini peşinen anlaşmaya bağlıyor.
Evlenmek üzere olanların mutluluklarına engel olmamak için evlilik ve özgürlükler
üzerine fazla yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Ama bence önümüzdeki haftanın konusu şu olmalı: Evlendikten sonra eşiniz anlaşmadaki özgürlük maddesini işletmek isterse tavrınız ne olur? Radyo kuşlarının buna gerçek hayatta ne yanıt vereceklerini, kaç cinayet işleneceğini, kaç kişinin sakat kalıp, kaçının hapishanede ömür çürüteceğini merak etmiyor değilim…