Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bill’i neden seviyoruz?

Bundan on sene önce rüyamda görsem hayra yormazdım. ‘Büyük şeytan’ Amerika’nın Başkanı Türkiye’ye gelecek ve solcusu, sağcısı önünde deli divane olacak! Ama görüyorsunuz ki oldu.

William Jefferson Clinton, muhterem eşi Hillary Rodham Clinton ve kıvırcık saçlı sempatik kızı Chelsea (Hayır, Galatasaraylılara laf atmaya çalışmıyorum, kızın adı bu…) ülkemize geldiler ve bir anda bizden biri oluverdiler… Memleketteki fakir hısımların uzaktan gelen zengin akrabayı ve çocuklarını bağırlarına basması gibi..
Aslında bizim sağcılar Amerika’nın başkanı kim olursa olsun onu severler. Solcuların sevmesine gelince.. Bunda da şaşılacak pek fazla bir şey yok. Yıllardır söyleyip de kimselere dinletemedikleri şeyleri (daha fazla demokrasi, adil gelir dağılımı, insan hakları gibi) ABD Başkanı’nın söylemesi ve bu sözlerin herkes tarafından alkışlarla karşılanması onların da gururunu okşadı, sebep işte bu..
Ama bence en önemlisi halkımızın tavrıydı. Deprem bölgesinde bugüne kadar en sıcak ilgiyi görenler sanıyorum Bill Clinton ve ailesi oldu. Ben deprem bölgesindeki ziyaret sırasında orada değildim ama gören arkadaşlarım durumu ‘tam bir sevgi seliydi’ diye açıklıyorlar.
20 yılı geçen gazetecilik hayatımda çok devlet başkanı ziyareti gördüm. Sayamayacağım kadar çok dış geziye de bizim devlet adamlarımızla çıktım. Demirel’in Kırım ve Kosova gezilerindekine benzer sıcak sevgi seliyle hiç karşılaşmamıştım. Arkadaşlarımızın anlattığı kadarıyla Clinton’a gösterilen ilgiyi sadece bu iki geziyle kıyaslamam mümkün. Ki bu durumda yazımın girişindeki tespit doğrulanıyor.. Fakir akrabalar, uzaktan gelen zengin akrabalarını yere göğe sığdıramıyorlar..
Bill ile (Görüyorsunuz samimiyetimizin derecesini, Mr. President demiyorum) ilk karşılaştığımda Amerika’da onun evindeydik ve doğrusunu isterseniz biraz baştan savılmıştık. Dün ise DEİK tarafından düzenlenen bir yemekte birlikte olduk. Aslında yemekleri biz yedik, o sadece konuştu, ama olsun.. Kimbilir belki de perhiz yapıyordu.
Clinton için hazırlanan mönü suböreği, hünkârbeğendi, bademli armut tatlısı ve roka salatasından oluşuyordu. Ama yemeğin İngilizce mönüsü bu kadar basit yazılmamıştı elbette. Misafirin büyüklüğüyle orantılı cafcaflı bir mönüydü söz konusu olan. Buna göre yediklerimiz şunlardı: Dereotlu krema yatağı üzerinde haşlanıp fırınlanmış ve Türk beyaz peyniri ile doldurulmuş pasta (Bu suböreği oluyor), kömür ateşinde pişirilmiş patlıcan püresi yatağında kuşbaşı kesilmiş kuzu etleri, salça sosuyla.. (Bu da hünkârbeğendi oluyor.)
Yemeğe Clinton ile Demirel birlikte geldiler. Demirel’in yüzünde ‘dört numaralı memnuniyet maskesi’ vardı. Bir süredir Demirel’in geniş bir maske koleksiyonu olduğunu düşünüyorum. Duruma göre hangisi uygunsa yüzüne onu takıp sokağa çıkıyor gibi.. Dün bunlardan, dediğim gibi dört numaralı olanını seçmişti. Hayatından memnun görünüyordu. Kimbilir belki de Bill’in etrafına ışıltılar saçan genç görünüşünden o da etkilenmişti.. (Öteki maskeler elbette ayrı bir yazı konusu olacak.)
Clinton’ın ülkemizin tüm evde kalmış kızları ve orta yaşa merdiven dayamış kadınları tarafından neden beğenildiğini anlayamadığım bir yüz ifadesi var: Solaryumda çok vakit geçirmiş, uzun evliliğinden sıkılmış, etrafta kesecek piliç arayan orta yaşlı bir erkek yüzü.. Bu da kadınların esasen güce taptıklarına olan inancımı bir kere daha teyit ediyor.
Tipik bir Amerikalı. Dişleri güzel, bakımlı. Kıyafeti özenli, ama bu özeni cok vurgulamayan bir sadelik içinde.
Yemeğin sonunda Clinton’a Mustafa Pilevneli tarafından çizilmiş bir ‘İstanbul’ tablosu armağan edildi. İstanbul’un tarihi üçgenine kuşbakışı bir manzara resmi. Bill, bu resmi yeni aldığı evin duvarına asacağına dair bizlere söz verdi. Resmi podyuma taşıyan hostesin Monica mavisi bir takım giymesi acaba sadece tesadüf müydü? Mustafa Koç da kendi özel koleksiyonundan bir kitap armağan etti: ‘City of Seven Hills..’
Yemekten çıkan Demirel ile Clinton’ın arkalarından bir süre yürüdüm. Acaba, dedim kendi kendime, Türk halkının Clinton’ı bu kadar sempatik bulmasının arkasında genç liderlere duyduğu bir özlem mi yatıyor?