Fotoğrafı Radikal’de yayımlamaya cesaret edemedik. Aslında ‘cesaret edemedik’ ne kadar doğru bir tanımlama, onu da bilmiyorum. Yüreğimiz kaldıramadı demek belki daha doğru..
Talihsiz Zeynep uyuyor gibiydi. Başı yan tarafa düşmüş.. Sanki bir fosseptik çukurundan çıkarılmıyordu da, uyuyakaldığı bir misafirlikten babasının kucağında evine dönüyor gibiydi. Masum, çaresiz, temiz, küçücük bir melek..
Zeynep Özdemir 8 yaşındaydı. Artık hep öyle kalacak. Hep sekiz yaşında, hep masum, hep bir melek gibi..
Okulun arka bahçesinde üstü açık bırakılan bir fosseptik çukurunda boğuldu Zeynep. ‘Kovalamaca’ oynuyordu teneffüste. Hepimiz gibi, hepimizin çocuğu gibi, hepimizin torunu gibi.. Ayağı kaydı ve açık çukurdan içeri kayıverdi.
Bir ilkokulun bahçesinde üstü açık bir fosseptik çukuru…
Tedbirsizlik ve ihmal’ hepimizin Doğulu genlerine kazınmış sanki.
Zeynep’in canı küçük bir kuş olup uçtuktan sonra üstünü kapattılar o çukurun. Neden bu kadar beklediler, neden bunu ihmal ettiler hiç bilemeyeceğiz. Okulun müdürü, yardımcıları ‘tedbirsizlik ve ihmal ile ölüme sebebiyetten’ yargılanacaklar mı, o da belli değil. Hem yargılansalar ne olacak? Zeynep yok artık. Bir daha kovalamaca hiç oynayamayacak, sevinç çığlıkları okulun bahçesinde yankılanmayacak, büyüyemeyecek, gelin olamayacak..
Bu arada Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek, Kıbrıs sorunu çözülecek, Süleyman Demirel yeniden cumhurbaşkanı seçilecek, hükümetler yıkılıp, hükümetler kurulacak..
Küçücük çocukların okul bahçesindeki fosseptik çukurlarında boğuldukları bir ülkede cumhurbaşkanı olmuşsun, başbakan olmuşsun, milli eğitim bakanı olmuşsun, ne değeri var?
Biz gazeteciler yarın yeni bir olayla karşılaştığımızda Zeynep’i de unutacağız, bugüne kadar unuttuğumuz bütün ihmal kurbanları gibi.. Küçücük çocukların okul bahçesindeki fosseptik çukurlarında boğuldukları bir ülkede ‘gazeteciyim’ diye dolaşmaya devam edeceğiz.
Bu ülkede hayatın ne anlamı var? Yaşamanın ya da ölmenin ne anlamı var?