Ona Atina’nın orta halli insanlarının yaşadığı bir semtinde rastladım. Girit yemekleri yapan ‘Halali’ (Bizdeki ‘helal’ ile aynı anlamda) isimli bir lokantanın ‘timokatalogos’unun (mönü) üstüne basılmış soluk bir resimdi.
Kim olduğunu lokantanın sahibi de bilmiyordu. O fotoğrafı lokantasının mönüsüne neden bastırdığını da..
Askılı siyah bir elbise giymişti. Kara gözlerinde hem hüzün, hem merak, hem de baştan çıkarıcı bir ifade vardı. Biçimli burnu, küçük dolgun dudakları, gururla ileriye doğru uzanan küçük çenesindeki gamzesi ile çok erkeği peşinden koşturmuş olmalıydı.
Bu kadın eski Yunan mitolojisindeki rahat tapınağından çıkıp, buğulu bardaklarda içilen uzonun egemenliğini kabul ettirdiği bir lokantaya düşmüş Artemis olamazdı. Zeus’un kızı, bağımsız ve özgür kadın ruhunun temsilcisiydi. Hayatını nasıl sürdüreceğine ilişkin açık ve net fikirleri vardı. Kendi kaderinin sahibiydi.
Fotoğraftaki kadın mutlaka Afrodit olmalıydı.
Ege’nin doğurgan sularıyla bir yılanın birleşmesinin ürünü. Yaradılış denizinden doğan ilk kadın. İsminin ortalıkta dolaşması bile aşk şarkılarını çağrıştıran kadın..
Evet, bu kadın Afrodit’in ta kendisi olmalıydı. Karşılaştığı erkeklerin aşka açık ya da kapalı olmalarına aldırmadan kendi aşk hayatının efendisi olan bir kadın..
Mitoloji kitaplarına bakarsanız Afrodit’in uzak bir geçmişte kaldığını düşünebilirsiniz. Ama işin aslının öyle olmadığını erkeklerin çoğunluğu değilse bile kadınların çoğunun bildiğinden eminim.
Aşık olan her kadın içinde bir Afrodit’in doğduğunu da hisseder. Nereden çıktığı belli olmayan bir yılanın, ‘hayatın beşiği’ Ege’nin sularıyla oynaşmasından doğan tanrıçanın baş kaldırmakta olduğunu anlar. Kadın kendisi olmaktan çıkar, Afrodit olur. Alev alev yanan yanakları, gözlerindeki gizemli parıltıyla yarattığı manyetik bir alan erkeği kendisine çeker, eritir.
Manuela Mascetti ‘Kadınlığın Mitolojisi’nde (Doğan Kitap) ‘Bazen kadınlar Afrodit’in etkisini reddederler, çünkü hemen hemen hiç tanımadıkları bir erkekle ateşli bir aşk yaşamanın uyandırdığı tehlike duygusuna yenik düşerler.
O zaman da Afrodit onlardan intikamını alır. Kadın o erkeğin belki de hayatının erkeği olabileceği düşüncesinden bir türlü kurtulamaz. Bazen bilmemek, bilmekten daha körelticidir’ diyor.
Fotoğraftaki kadının bu duyguya yenik düşmüş olabileceğini hiç düşünmedim. Dolu dizgin aşklar yaşadığına, sevdiği erkeği kendisi için yaratılmış bir Tanrı gibi gördüğüne eminim. Ayrıca, sevdiği erkeğin aslında sevmesi gereken erkek olmadığını anladığında yeni aşklara doğru uçarcasına uzaklaştığından da eminim.
Gasset “Bir kadını tanımak için onunla flört etmek gerekir” diyordu. Benim fotoğraftaki kadınla küçük flörtüm, Aydın ve Yorgo ile paylaştığım bir şişe beyaz Girit şarabının ömrü kadar uzundu. Anılarımda bir tatlı hayal olarak kaldı.
Ben anlattım kurtuldum, şimdi biraz da siz bakın bu resme. Gözlerinin derin siyahında göreceğiniz şey aslında sahip olduğunuzun farkına bile varmamış olabileceğiniz duyguları anlatacak size.